ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • Sen hiç Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü gördün mü? Ben gördüm, görüyorum yaşıyorum... yaşıyorsak insanca, Cumhuriyet budur, kendi canlarından vazgeçip bize hediye edilen bu kutsal emanete nice yüzyıllar boyunca sahip çıkmak, onu anlamak ve yaşamak ne güzel bir onur, ne tarifsiz bir duygu... Bağımsızlık karakterimdir diyen Ulu önder Atatürk ve onun kutsal mirası CUMHURİYET'le kalın...

    devamını gör
    Güneş ŞENTÜRK
  • Aslında o kadar çok güzel şeyler yapabilirdik ki Atam ama ülkede bir avuç kaldık. Atam senin canla, kanla, uykusuz gecelerle kurtardığın vatan kapalı kapılar ardında siyasete alet oldu. İlber Hocamın dediği gibi 100. yılına yakışır şekilde kutlayamıyoruz ülkemin doğum gününü. Ama biz ve bizlerin yetiştirdikleri var olduğu müddetçe Cumhuriyet nefes alacak ve bir gün layık olduğu gibi kutlayacak ülkem. Yine de umudum var Atam, çünkü bizler de Atatürk ve Cumhuriyet çocuklarını yetiştiriyoruz. Teşekkür ederiz Atam, ölümsüzlük seninle var oldu... HER ŞEYE RAĞMEN 100. YAŞIN KUTLU OLSUN CUMHURİYET!

    devamını gör
    Şebnem ÖZKAY
  • Bir Türk genci olarak Cumhuriyetimizin 100. yılında vatanıma, milletime sahip çıkacağıma; vatanım için faydalı, yararlı işler yapacağıma; Atatürk'ün inkılaplarına ve ilkelerine sahip çıkacağıma yemin ediyorum. Ne mutlu, onurlu, şerefli bir gündür bizim için Cumhuriyetimizin 100. yılı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun. Daha nice yıllara. "İstikbal Göklerdedir" pilot olmak isteyen bir kız...

    devamını gör
    Güneş BOZKURT
  • Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı: geleceğe ve kendimize güvenelim Mustafa Kemal Atatürk’ün 100 yıl önce 29 Ekim’de Türkiye’nin yeni yönetim şekli olarak ilan ettiği Cumhuriyet, ikinci yüzyılının eşiğinde. Cumhuriyet’in ilan edildiği Türkiye, Osmanlı Hanedanı yönetiminde tam anlamıyla uçurumun eşiğinde bir ülkeydi. Bugünkü iktidar sahiplerinin her itirazı bağırarak susturmaya çalışan iddialarına karşı, II. Abdülhamid döneminde -bugünkü- Mısır, Kıbrıs, Tunus, Romanya, Sırbistan, Karadağ dahil 1 milyon 592 bin küsur kilometrekare, yani bugünkü Türkiye’nin iki katı kadar toprak kaybedilmişti. Osmanlı Hanedanının son sultanı Vahdettin ise koltuğunu korumak için işgalcilere boyun eğmiş, İslam Halifesi sıfatını istismar ederek işgali reddeden -Mustafa Kemal dahil- direnişçilere cihat ilan edip haklarında idam fermanı çıkarttırmış ve neticede İngiliz denizaltısıyla ülkeden kaçmıştı. O günlerin en acı kesitlerinden biri İzmir’in işgali üzerine yaşanmıştı. Tarih 15 Mayıs 1919 idi. Sultan Mehmet Vahdettin’in Başkâtibi, bugünkü söyleyişle Özel Kalem Müdürü Ali Fuad Bey müsaade istedi, makamına girdi. Elinde bir telgraf vardı; İzmir’den geliyordu. Telgrafta “bir devlet-i ecnebiyyenin” İzmir’e asker çıkardığı yazıyordu. Halife Vahdettin telgrafı okudu sonra Ali Fuad Bey’e dönüp hemen Babıâli’ye, Sadrazam’a gidip şunu sormasını istedi: “Menteşe Sancağını işgal eden devlet kimdir? İzmir’i işgal edecekleri haberi alınan Yunanlılar mıdır?” Ali Fuad Bey konunun aciliyetine binaen Yıldız Sarayı’ndan Babıâli’ye doğru otomobille yola koyuldu. Henüz İzmir’de Pasaport’ta karaya çıkan Yunan işgal ordusunun bayraktarının, İzmir Redd-i İlhak, yani işgali red cemiyeti kurucularından, gazeteci Hasan Tahsin kimliğini taşıyan eski Teşkilat- Mahsusa, yani gizli servis üyelerinden 31 yaşındaki Osman Nevres tarafından öldürüldüğü, kendisinin de orada süngülenerek şehit edildiği haberi payitahta ulaşmamıştı. Ali Fuad Bey Babıâli’de doğrudan Sadrazamın yanına çıktı. Sadrazam, Sultan Vahdettin’in damadı Ferit Paşa’ydı; halk arasında Damat Ferit olarak anılıyordu. Başkatip Ali Fuad Bey makama girdiğinde Damat Ferit’i Maarif Nâzırı, yani Eğitim Bakanı Ali Kemal Bey ile oturup sohbet ederken buldu. Ali Kemal Bey, yakında başlayacak Milli Mücadele’nin en ateşli muhaliflerinden olacaktı. Bütün bunları Abdülhamit’in özel kaleminde çalıştıktan sonra Sultan Mehmet Reşat’ın Özel Kalem Müdürü olmuş, aynı görevi Vahdettin zamanında da sürdürmüş Ali Fuad Türkgeldi’nin ilk baskısı 1949’da yapılan Görüp İşittiklerim başlıklı anılarından okuyoruz. Damat Ferit, Padişah’ın kendisine gönderdiği telgrafı okuyunca ilk tepkisini Fransızca vermiştir: “Situation une des plus critiques – En ciddi durumlardan biri”. Sonra kendi kendine hayıflanmıştır: “Hiç olmazsa Yunanlardan vuku bulmayıp Düveli Muazzama canibinden olsaydı”. Yani Saray’a göre İzmir’e Yunanlar değil de İngiliz ya da Fransız askerleri çıkmış olsaydı, bu daha kabul edilebilir bir durum olacaktı. Peki, Yunanlar çıkınca Osmanlı Hanedanının son sultanı olacağını henüz idrak edemeyen Vahdettin ve damadı Ferit Paşa buna isyan edip halkı direnişe mi çağırmıştır? Hayır. Onun yerine, İzmir’in işgalinin ertesi günü Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan yola çıkıp 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşıp işgale karşı direnişi başlatan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına “Katli Vacip” fetvası çıkartmışlardır, kendi kuklalarına dönüşmüş Şeyhülislam Dürrizâde Abdullah Efendi’ye. Amasya Tamimi, Erzurum Kongresi, Kürt Teali Cemiyeti’yle İngiliz istihbaratının Saray’ın bilgisi dahilinde artık paşalık üniformasını çıkarmış Mustafa Kemal Bey’e suikast girişimi aşılmış, Sivas Kongresi toplanmış, Heyet-i Milliye Kayseri üzerinden Ankara’ya ulaşmıştır, 1919 Aralık sonunda. Bu arada İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’da bir Anadolu Grubu oluşmaya ve Vahdettin’e muhalefete başlamıştır. Vahdettin ve damadı Ferit, 16 Mart 1920’de İngilizlerin komutasındaki orduların Boğaz’a dizilmiş zırhlılar eşliğinde İstanbul’u işgaline de pek ses çıkarmaz, payitahtın korunması esas, gerisi teferruattır. Son kararını Anadolu Grubu’nun etkisiyle Misak-ı Milli Sözleşmesi’ni kabul ederek alan Meclis 20 Mart 1920’de dağıtılır. Anadolu Grubu Ankara’ya geçer. Aralarında zaten Ankara ile irtibatları bulunan Müdafaa Nâzırı Fevzi Paşa ve daha sonra Genelkurmay Başkanlığı makamına dönüşecek olan yardımcısı İsmet Paşa da vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’da bu koşullarda kurulur. İki cephede İstiklal Savaşı yürütecek meclistir bu. Mustafa Kemal’in aldığı ilk unvan Meclis Başkanlığıdır. Olağanüstü koşullar gereği Başkumandanlık ve bugünkü deyişle bakanlar kurulu sayılan İcra Vekilleri Heyeti Reisliği de ondadır; yeniden Paşa unvanını kullanır. İstiklal Savaşı bu koşullarda başlar. İlk cephe işgalci güçlere karşı yürütülen dış mücadeledir. İkinci cephe ise bir iç savaş cephesidir; işgalcilerle işbirliği içindeki Osmanlı Hanedanı ve onunla saf tutanlara karşı açılmıştır. Saraycı isyanlar da başlar. Elbette birilerimizin dedeleri, nineleri istiklal, bağımsızlık safında olurken birilerimizin dedeleri, nineleri de ona karşı mücadele eden İngiliz istihbaratı ve Yunan ordusu destekli payitaht saflarındaydılar. Meclis orduları hem dış hem iç düşmana karşı verilen savaşı kazanır. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilir. 1924’te saltanat ve hilafet kaldırılır. Bugün Cumhuriyet ikinci yüzyılın eşiğindeyken Türkiye sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasi, ideolojik ve kültürel bir krizin içindedir ama güçlü bir ülkedir. Kıt enerji kaynaklarına rağmen üretken bir sanayi ülkesidir. En ileri, modern ve dünyaya açık Müslüman nüfuslu ülkedir; çünkü Atatürk’ün ufkuyla din ve devlet işlerini ayırmıştır. Buna laiklik denir. Çünkü kadın ve erkeği eşit sayan ilk Müslüman nüfuslu ülkedir. Son yıllarda geriye doğru adımların atılıyor olması üzüntü, gerilim ve kutuplaşma kaynağıdır. Ama ülkenin sorunları, yönetim politikaları ve kültüründen kaynaklanmaktadır. Cumhuriyetin bilançosu pozitiftir. Bugün TBMM’de iktidar ya da muhalefet saflarında olsun Cumhuriyet ve demokrasinin kazanımlarını sindiremeyen, onlarla kavgalı kişi ve grupların varlığı bunu değiştirmez. Bu Atatürk ve kurucu kadronun vizyonu, onların ufkudur. Bütün topluma vizyon diye sunulan siyaset karikatürleriyle ilgisi yoktur. Toplumların hayatında iniş çıkışlar olur. Demokrasiyle Cumhuriyet’in yönetimine geldikten sonra hem Cumhuriyet hem demokrasiyi aşındırmaya çalışanların varlığı buna dahildir. Morali bozmamak, enseyi karartmamak gerekir. Cumhuriyet’in demokrasiyle, çoğunlukçu değil, çoğulcu demokrasi ve hukuk devletiyle taçlandırılması gereği boş bir laf değildir. Ülkenin geleceğine güvenelim, kendi gücümüze güvenelim. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılı ona değer veren herkese kutlu olsun.

    devamını gör
    Murat YETKİN