ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet ilan ediliş süreci içinde öncelikle, esaretten kurtuluş ve bağımsızlıktır. Dünya üzerinde millet iradesine dayandırılan ilk başkaldırı ve kurtuluş hareketidir. Cumhuriyet bu topraklarda yaşayan her bireyin köken ve inancından bağımsız olarak bir kimlik altında birleşmesidir. Cumhuriyet aydınlanmadır. Dünya klasiklerini kendi dilinde okumanın getirdiği aydınlıktır. Cumhuriyet okullaşmadır. Eğitimin halk çocukları için ulaşılabilir olmasıdır. Cumhuriyet Köy Enstitüleri’dir. Köy Enstitüleri köy çocuklarının modern tarım, müzik, el sanatları, dans ve edebiyatla buluşmasıdır. Cumhuriyet kadınların peçelerinin ardından çıkması, toplum hayatında yer alması, yasa önünde eşit birey olarak kabul edilmesi ve işgücüne katılmasıdır. Cumhuriyet üstün yetenekli gençlerin bir kıvılcım olarak yurtdışına gönderilmesi, bir kor olarak dönmesi ve karanlığı aydınlatacak gençleri yetiştirme öngörüsüdür. Cumhuriyet önemi ve felsefesi çok iyi bilinmesi gereken ve özenle korunup sakınılması gereken bir değerdir Kısacası Cumhuriyet çağdaşlıktır. Önce “muasır medeniyet” seviyesine ulaşmak, sonra da onu geçmek idealidir.

    devamını gör
    Acar BALTAŞ
  • Benim, Bizim, Hepimizin Cumhuriyeti 100 yaşında! 1973 ilkokula başladığım yıl. 1973 Cumhuriyetimizin 50. Yılı. Okulun ikinci günü okula geciktiğimde, okulu dolaşıp bütün öğrencilerin sınıfa girdiğini görünce herhalde artık sınıfa girilmez diye düşünerek eve geri dönmüştüm. O gün okul koridorlarını dolaşırken bir çiçeğe benzeyen Cumhuriyet’in 50. Yıl amblemi koridorları süslüyordu. Şu anda bile 50. Yıl marşının dizeleri aklımda: “Müjdeler var, yurdumun toprağına taşına Erdi Cumhuriyetim, elli şeref yaşına” O yıllarda en azından benim için, öğretmenlerimiz ve okulumuz için, Cumhuriyet sanki dün ilan edilmiş gibiydi, öylesine canlı ve çoşkulu bir şekilde 50. Yılı ulusça kutladığımızı hatırlıyorum. O yıllarda bir çocuk olarak Cumhuriyetimizin 100. Yılı her açıdan ileriye, çok daha ileriye ve iyiye ulaşacağımız, bizim için hayal etmesi bile çok heyecan verici bir ütopya idi. 1980’de yaşamının geri kalan kısmını geçireceğim, Cumhuriyetimizin başkentine geldiğimde, Ankara’da yaşayacağımız ilk evimize giden yolda TBMM binasının önünden geçerken Meclis’i ilk gördüğüm an, bugün gibi canlı bir şekilde aklımda. O yılların havası puslu Ankara’sında, arada parlayan bir masal figürü gibiydi benim için Meclis binası. O güne dek hep kitaplarda gördüğüm bu Ankara’ya özgü ve anlamlı simge yapı benim gözümde ülkemizin ve Cumhuriyetimizin somutlaştığı bir anıt yapı olduğu için belki de bu büyük heyecanı duymuştum. Evet bizler yani 1970’lerde çocukluğunu yaşayanlar, kendimizi bildik bileli Cumhuriyetin içine doğan ve onunla büyüyen bir nesiliz. Bizim için Cumhuriyet halkın kendisini yönettiği yönetim biçimi olmanın ötesinde toptan bir yaşam şekli idi. Cumhuriyet bilim, uygarlık, yerlilik, millîlik hepsini kapsayan bir kavramdı. Cumhuriyet bizdik. Cumhuriyet, onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde belki de başta çok kısıtlı bir topluluğun paylaştığı bir hayalin gerçekleşip giderek bütün bir ulusa mal olmasının, “egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olmasını” hedefleyen büyük bir ülkünün gerçekleşmesinin öyküsüydü. Biz bu ülkünün süregiden yaşamının şimdi tam 100.yılındayız! Cumhuriyet’in çocukları olarak yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımız var. Bizim için önemli olan Cumhuriyet’in ilke ve değerlerine sahip çıkarak toplumsal bir ideal olarak o yörüngede devam etmek. Bu bizler için noktalanacak bir süreç değil, yaşam boyu ardından yürüyeceğimiz bir ideal olarak var olmaya devam edecek. Önce bir insan, sonra bir bilim insanı, bir doktor, bir ruh sağlığı uzmanı olarak Cumhuriyet’in kapsayıcı, herkesi dikkate alan, eşitlikçi, dayanışmacı, destekleyici, birleştirici, özgürleştirici, şefkatli, sevgi ve güven dolu özelliklerinin birey ve toplum olarak bizler için çok önemli ve yaşamsal olduğuna inanıyorum. Cumhuriyetimizin kurucuları, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde her alanda çok önemli kazanımlar sağlayıp bir Cumhuriyet nesli oluşturmayı başardılar. Bizler, bir bütün olarak hepimizin bu emaneti koruyarak hem bizim insanımız ve hem de evrensel insanlık ailesi için yeni güzellikler katarak geliştireceğiz. Cumhuriyet yolculuğumuzun sonsuza dek süreceği inancıyla nice yeni yüzyıllara!

    devamını gör
    Prof. Dr. Mehmet Hakan TÜRKÇAPAR
  • Senin hayalin hepimizin gerçeği ve ilelebet payidar kalacak. Cumhuriyetimizin 100. Yılı'nda sana olan hislerimi şöyle açıklamak isterim: Yaşamına konuğun olduğum Atam Sönmeyecek ışığın altındayım Umut ışığın hep benimle olsun Yegâne ömrümün her dakikası Sonsuz maviliğinde hayat bulsun

    devamını gör
    Ceyda KARACA
  • Sayın Türkiye Cumhuriyeti ve büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, Sizlerin liderliği ve vizyonu, Türk milleti için bir dönüm noktası oldu. Sizlerin öncülüğünde gerçekleşen devrimler, Türkiye'yi çağdaş bir ulus olarak dünya sahnesine taşıdı. Cumhuriyet'in ilanı, milletimizin özgürlük ve bağımsızlık yolunda attığı en büyük adımdı. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, sizlerin önderliğinde hayat buldu. Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimler, eğitimden kadın haklarına, ekonomiden kültürel alana kadar birçok alanda derin etkiler yarattı. Eğitimde yapılan reformlar, Türkiye'nin bilgi ve teknolojiyle donanmış bir toplum olmasını sağladı. Kadın haklarına verdiğiniz önem, Türk kadınlarının toplumsal yaşamda hak ettikleri yere gelmesini sağladı. Cumhuriyet, bize ulusal bir kimlik ve birlik duygusu kazandırdı. Milletimizin ortak değerleri etrafında kenetlenmesini sağlayarak Türkiye'yi güçlendirdi. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti'nin kazanımlarıyla gurur duyuyoruz.

    devamını gör
    Pınar Anlar YALÇIN
  • Atatürk, "biz" demektir. O hepimizin özünde var olan onurlu, özgür, asil bir yaşam arzusunun, en diri fikirlerin sembolüdür. Bitmeyen umut, ayrımsız sevgidir. Bağımsız, refah içinde yaşayan bir millet için tereddütsüz feda edilmiş bir ömürdür. Bu fikirlerin, duyguların kaynağı öyle saf, öyle kuvvetli, öyle zamansızdır ki, yıllar geçtikçe, yok edilmeye çalışıldıkça ekilen tohumlar daha güçlü yeşeriyor. 7'den 70'e hepimizin gönlümüzde coşan sevgi, gözlerimizden taşıyor. Cumhuriyet, eşsiz dehanın en büyük eseridir. Milletine onurlu bir yaşam için sunduğu modeldir. Kimsenin soyuna, sopuna, cinsiyetine bakmadan fırsat eşitliği sunan, bilimin, modern dünyanın, sanatın kapılarını açan, herkesin hakkını veren bir yapıdır. Bu haklar, öyle ileriyi gören bir vizyonla sunulmuştur ki, aradan neredeyse 100 yıl geçmesine rağmen kullandığı hakkın önemini hâlâ kavrayamayanlar var. Atatürk, kalıpları, dogmaları reddeder. Onun değişmez tek bir doğrusu yoktur. Pusulası akıl ve bilimdir. Milletine de bunu öğütler. Milletinin aklına da, yüreğine de güvenir. Cumhuriyetin hedefini muasır medeniyetler seviyesi olarak belirler. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetişsin ister. Türk istiklalini ve Cumhuriyeti ilelebet muhafaza ve müdafaa etme görevini Türk gençliğine verir. Kan gölüne dönen, ateş çemberi coğrafyada, genç cumhuriyetin en güçlü zırhlarından biri, "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesi olacaktır. 100 yıldır bölgede ve dünyada olup bitenlere baktığımızda ülkemizin nelerden korunduğunu görüyoruz. Cumhuriyetin 100. yılında Atatürk'ün vizyonunun, hayallerinin gerisindeyiz. Bunda hepimizin sorumluluğu var. Ancak umutsuzluk yok. Dualite dünyasında her şey zıddıyla görünür. Okun daha ileri gitmesi için yayın geri çekilmesi gerekir. Yeter ki hedefimizi unutmayalım. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Bu uğurda muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.

    devamını gör
    Sema BİNGÖL
  • Ailemizdeki Cumhuriyet kuşağının son temsilcisi babaannem Sevim Ertuna’nın gözünün dolduğunu bir kez gördüm hayatımda: 10 Kasım 1938’de, Atatürk’ün öldüğü haberini alan 11 yaşındaki öğrenci halini yıllar sonra bana anlatırken… Doğduğum aile bir Cumhuriyet inşasıydı ve buna minnettardı. Subaylar, devlet memurları ve öğretmenler; İstanbul’daki hayatlarını farklı zamanlarda Cumhuriyet’in merkezine, Ankara’ya taşımış orta sınıf mensupları… Üniversite yıllarında aileye karşı mesafe, resmi ideolojiye karşı şüphecilikle harmanlandı. Bir başkaldırı olmasa bile, sert bir sorgulamanın hayata giren yeni dostlar ve kitaplar üzerinden tedavülde olduğu dönemdi. Üstelik 90’ların sonu 2000’lerin başına denk gelen bu dönem, popüler entelektüel alanın post-modernizm akımlarından beslenip memlekette ters giden her şeyden Cumhuriyet ve kurucu kadroyu suçlayan isimlerin medyada ve kültür sanat hayatında tekelleştiği zaman dilimiydi. Kısa sürede bu rüzgarın bir karşı iktidar mücadelesinin boğucu fırtınası olduğu ortaya çıktı. En azından bizlerin nezdinde. Seçtiğim meslek olan gazetecilikte tercihim dış haberlerdi. Afganistan’a, Pakistan’a çatışmaların bir türlü sonlanamadığı Irak’a gittim. Arap halkları kendilerini on yıllardır demir yumrukla yöneten liderlerini devirmek için sokaklara döküldüğünde Tunus ve Mısır’daydım. Protestoların küresel ve bölgesel güçler tarafından rejim değişikliği için birer kaldıraç olarak kullanıldığı dönemde vekalet savaşının kavurduğu Libya ve Suriye’ye defalarca yolculuk yaptım. Gazze, Batı Şeria ve İsrail’de güvenlik, insan hakları ve demokrasi arasındaki kırılgan bağı, özgürlüğün bedelini sorguladım ve dini öğretilerin toprak ele geçirme ve insan hayatına kast etmede nasıl araçsallaştırıldığına tanık oldum. Cumhuriyet’in ve laikliğin ne anlama geldiğini esas olarak onların yokluğunda, on yılı aşkın süren bu savaş muhabirliği döneminde anladım. Her ne kadar aşındırılmış ve örselenmiş olsa da her ne kadar evlatları arasında ayrımcı uygulamalara yol açan bir şekilde kurumsallaştırılsa da büyük bir bereketin olduğu kadar büyük belaların da coğrafyası olan bu bölgede bir yaşam alanı açtığına tanık oldum. Temel aydınlanma değerlerinden beslenen bu inşa projesinin kısa sürede tedavüle sokulan karşı devrimci müdahalelerle özünden ve ideallerinden uzaklaştırılmasına karşı panzehrin, bir sonraki yüzyıla havale edilen kof bir revizyonizm değil, eşitlikçi bir restorasyon olduğunu kabul ettim. 1938 10 Kasım’ında “şimdi bize ne olacak?” diyerek gözyaşı döken o genç kız belki bir zamanlar oldukça naif gelirdi. Onu ancak yıllar sonra anlayabildim.

    devamını gör
    Can ERTUNA
  • Ey Büyük Atatürk, açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğimize ant içtik ama özür dilerim tutucu kafalar ile başaramadık. Sürekli bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile ülkenin geleceğini çaldılar. Çok üzgün ve de kırgınım. Umarım ardında yürüyen yeni nesiller yetiştirebiliriz.

    devamını gör
    Cafer ŞEN
  • Haydi Vira! Son yirmi yıldır bizi biçare koyan fırtınalı bir denizdeyiz. Kimimiz kandırıldığımızı varsaydık. Felaketi öngöremediğimizi söyledik; gemimizi teslim ettiğimiz kaptanın başlangıçta “iyi” olduğu zırvasını sayıkladık. Bu geminin bu mürettebatla tek adım ilerleyemeyeceğini bilmezmiş gibi davrandık. Bazılarımız kendimizi kamaramıza kilitleyip gemideki isyana kulak tıkadık. En başından yalanları görenlerimiz ise geçmişe göz kapamayı seçtik. Yola çıkarken bize çizilen rotayı yırtıp attığımızı itiraf etmedik. Atalarımızı “yanlış” saydık, geçmişi öksüz bıraktık. Batan gemiden kaçanlar hasretle geminin eski günlerini anarken aslında hiç var olmamış yakamozların arasında kayboldular. Şimdi geriye kalan birkaç kalas üzerinde debelenen hayalperest… Karaya vardığımızda yeni bir gemi inşa etmenin umuduyla kasırgaya kulaç atıyoruz. Belki de ilk kez “öteki” sayılmış yadigârlarımızın izini sürüyoruz. Bizden evvel aynı gelgitlerde sürüklenip kaybolanların… Hiç tanımadığımız, nasıl yaşadığını görmediğimiz, artık bir masala dönüşen hikâyelerin yurtsuz yazarlarının peşinden gidiyoruz. Çöken saadet kapılarını görenlerin, önce kadın ve çocuklar geçecek, diyenlerin… Bize yaşamak umudunu veren, bu kişilerin özgür ve adil bir gemi için mücadeleden yılmamış olmasıdır. Alın terini ve çalışmayı, merakı ve paylaşmayı her dinden ve her kültürden üstün saymalarıdır. Onların kaybolduğu şeytan üçgenlerini görünür kılacak, solucan deliklerini geçeceğiz. Bu kez her gün doğumunda onların adını fısıldayacağız. Belki masal kahramanları gibi her hatalarını şefkatle kucaklayacağız. Yeni gemideki muharrirler Suat Derviş’in adını anacak mesela ilk limanda… Asil nefsinizin, cesur kaleminizin 100 yıldır yok sayıldığı bir denizde sayenizde yol aldık Suat Hanımefendi, diyeceğiz. Haklıymışsınız, paradan daha mühim şeyler varmış, kaybedince anladık, diyeceğiz. Önce geçmişin ruhlarını kafesten çıkaracak sonra, evlatlarımıza hür rotalar sunacağız. Bu kez mutlaka atalarımızın ellerini yavrularımızın avuçlarıyla buluşturacağız.

    devamını gör
    Feride ÇETİN
  • Gelecek nesilleri hür ve bağımsız olarak yetiştirme konusunda dün olduğu gibi bugün de yarın da aynı kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Demokrasiye sahip çıkarak aydınlık Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza dek yaşatma kararlılığımız artarak devam edecektir. Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden yürüyerek onun bize emanet ettiği Cumhuriyet'i geleceğe taşıma azmi ve kararlığımızı sürdüreceğimizden emin olabilirsiniz. Ne mutlu Türküm diyene. Dünya tarihi Türklerle başlamış Türklerle sona erecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bize bu cennet vatanı bırakan tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum. Mekânları cennet olsun...

    devamını gör
    Beytul AKBAY