ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • Sevdamızla sonsuzluğa seslenişimiz, asırlık sevgimiz Cumhuriyet, Hayatta önce hayal ettiği, sonra esareti sindiremediği için cesaretle en büyük güçleri karşısına alarak hürriyet için yola çıkıp kahramanlık destanı yazan kaç millet var bu dünyada? Duy beni Cumhuriyet, bize bu gururu yaşatmak için birlikte yola çıktığın o güzel insanları bir yerlerde görüyorsan onlara söyle! Yaktığınız ışıkla, aydınlattığınız yolda, dimdik gururla ayaktayız. 100. Yılımızı kutluyoruz. Seni bizde var eden Atamızı ve yol arkadaşlarını hiç unutmadık ve minnetle yüreklerimizde yaşatıyoruz. Biz buradayız, bir aradayız, hiç şakamız yok ve hâlâ çok çılgınız, hâlâ aynı kafadayız. Atabildiğimiz her şen kahkahanın temelinde sen varsın. Yüzlerce yıl sonra bu satırları okuyan çocuklarımızın şen kahkahalarına hazır ol. Bu ülkenin, söz sahibi, özgür seslenişi olan tüm kadınları adına şükran ve minnetlerimizle, sonsuzluğa ant içtik. Adımız Türkiye, Soyadımız Cumhuriyet.

    devamını gör
    Neslihan SALTOĞLU
  • “Kimsesiz çocuklar için ne mümkünse veriniz.” Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te bugün; Açlığın ülkenin utancı olarak görüldüğü, çocukların kimsesiz bırakıldığı, artık işleyemediği topraklarından bir lokma için bilmedikleri şehirlerin gökdelenlerinde canlarını bırakıp yine kendi topraklarına dönenlerin kimsesiz gömüldüğü, kimsesizlerin kimsesi 2023’ün Cumhuriyeti. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te dün; 1925 yılında Uşak’ta bir yetim yurdunda kalan kimsesiz çocuk Aziz, yurda yerleştirildiği için mutludur yurda ziyarete gelen Atatürk’e kimsesizliği şöyle tarif eder: “Babamı şahadet, annemi yoksulluk aldı. Uşak yetimleri adına yüz binlerce teşekkür ve yüz binlerce selam." Atatürk gözyaşlarını tutamaz. Aziz çocuğun, annesini yoksulluğun aldığını söyleme hakkıdır Cumhuriyet, 1928’de Atatürk, Emlak Eytam Bankası'na kimsesizler için yatırılan paranın müjdesini “Cumhuriyetin bilhassa kimsesizlerin kimsesi olduğunu yeniden ispat eden bu neticeyi memnuniyetle takdirinize arz ederim” der alkışlar arasında. Halk için yapılan inşaatları desteklemek ve yetim haklarını korumak için kurulan "Emlak ve Eytam Bankası"nın hakları son olarak bugünün TOKİ’sine geçmiştir. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te bugün; Bugünün TOKİ’si depremde yetim kalan çocuklara, üniversite öğrencilerine, kirasını ödeyemeyenlere bedelsiz konutlar, yurtlar, rehabilitasyon merkezleri, ücretsiz kreşler yapmıyor. Rezidansların, AVM’lerin, imara açılan ormanların, acil kamulaştırılan arazilerin yeni sahiplerinin kimsesi bugünkü Cumhuriyet. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te dün; Mustafa Kemal Atatürk, çocukların haklarını korumak için 1928’de imzaladığı Cenevre Bildirgesi : “Acıkan çocuk beslenmeli, hasta çocuk tedavi edilmeli, terk edilen çocuklar korunmalı, herhangi bir felaket anında öncelikle çocuğa yardım yapılmalı, her türlü istismara karşı korunmalı.” Atatürk çocukları korumak, beslemek, eğitmek, ihmal ve istismarı engellemek için sonradan adı Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değişen Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni kurup, yokluğa, yoksulluğa ve kimsesizliğe savaş açıyor “Kimsesizlerin Cumhuriyeti”nde. Çocukların yaşam hakkı, eğitimi, sağlıklı bir nesil hedefiyle kurulan Cemiyet suç işleyen, dilenen, engelli, kimsesiz, yoksul, ihtiyacı olan her çocuğa kucak açıyor. Talebe sofraları, aşevleri, yetim evleri, bakıcı okulları, hemşire kolejleri... Hatta bir milyona yakın nüfuslu İstanbul’da yetersiz beslenen 6 bin çocuk için Cumhuriyet gazetesine ilan veriliyor “Kimsesiz çocuklar için ne mümkünse veriniz.” 1929 yılının karakışında yoksul çocukların giyimi meselesi tüm ülkenin gündemi. 1930’lu yıllarda, yoksul çocukların eğitimi için Çocuk Kütüphaneleri açıyorlar. Kütüphaneye devam eden çocuklara her akşam, bisküvi, incir ve üzümden bir kahvaltı, oyun oynamaları ve eğlenmeleri için de çocuk bahçeleri kuruyorlar. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te bugün; Bugünün Cumhuriyet’inde çocuklar için okul yemeği yok, 10 milyon çocuk ağır yoksulluk koşulları içinde, 1,5 milyon kız çocuğu eğitim dışında, laik bilimsel eğitim yerine karma eğitim tartışılıyor, yüzbinlerce suça sürüklenen çocuk, milyonlarca çocuk işçi. Her beslenme saatinde arkadaşlarının yanından ayrılıp okulun etrafında beş tur atan 11 yaşındaki Ali’nin mi kimsesi, yoksa okul yemeğine ayrılacak kaynağın aktarıldığı bir avuç zenginin mi kimsesi olmuş bugünkü Cumhuriyet. Bizler hala 95 yıl önce imzalanan Cenevre Sözleşmesindeki çocuklar için okul yemeği kampanyasını sürdürüyoruz. Barınamayan, beslenemeyen artık “geçinmeye odaklanan” üniversite öğrencilerinin mi kimsesi bugünün Cumhuriyeti. Yoksa, onca yıl memleketin kalkınması için çalışan ama bugün çalışmanın huzurunu değil acısını çeken emeklinin mi kimsesi bugünkü Cumhuriyet. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te dün; 1932 yılında “kimsesizlerin kimsesi olsun” diye Atatürk’ün isteği ile kurulan halkevlerinde sağlıklı yetişsin diye çocuklar, sağlık taraması, bir insanın alması gereken besin değerini hesaplarlarmış, öğrenci yurtlarında kalanlar için sıcak yemek, cezaevlerinde eğitim, köyden gelen işçilere barınak kurarlarmış. Şimdi yeniden kimsesizlerin kimsesi olsun diye ikinci yüzyılında Cumhuriyete, 2 yaşında kimsesiz bir çocuk gibi sıkı sıkı sarılarak, örgütlenip, dayanışarak yeniden umutla büyüteceğiz.

    devamını gör
    Hacer FOGGO
  • Ben bir öğretmenim. Çocuklarım, evlatlarım var benim. Her 29 Ekim geldiğinde onlardan daha coşkulu, heyecanlı oluyorum. Her 10 Kasım sabahı saat 9'u 5 geçerken Atamızın kaybını, yokluğunu daha çok kalbimde hissediyorum. Çocukken de böyleydi. Her geçen gün artıyor bu sevgi. Düşünüyorum... Şükrediyorum... Ve biliyorum. Atam bir yüzyıl önce, bu ülkeyi kurarken gençlere emanet etmişti. Tüm ümidim gençliktedir demişti. O taptaze, aydınlık beyinlerimiz var olduğu sürece bu vatan toprağında daha nice yüzyıllar göreceğiz.

    devamını gör
    Nida MİLLİK
  • Cumhuriyet kelimesi Arapça “halk” manasına gelen bir sözcükten türetilmiş. Ve ben, bu “orijininde” Arapça olan kelimenin, sözlük anlamının ötesindeki gerçek manasını, Arap dünyasında, bilhassa da bir kadın olarak geçirdiğim yıllar boyunca ve sonrasında anladım. Cumhuriyet, Türkiye’de inşa edildiği haliyle, ilkokuldan beri zihinlerimize nakşedildiği en basit haliyle halkın kendi kendini idare etmesinden öte bir kavram. Siyasi gücün bir ailenin elinde değil, halk ve temsilcileri tarafından paylaşılıyor olmasının da ötesinde. Sahip olduğu şeyin değerini, onu kaybedince daha iyi idrak ediyor insan. Bizler aslında, en azından şu an için, kaybetmedik. Ancak kaybedenlerin veya ona hiç sahip olmayanların arasında yaşamak da elinizdekinin kıymetini ve ona sahip çıkmanın önemini anlamanızı sağlıyor. Cumhuriyet de benim için öyle oldu. Ben uzunca bir süre bir Arap ülkesinde yaşadım. Orada, başka Arap ülkelerinin halini öğrendim. Araba kullanma cüretini gösterdikleri için mahkemeye verilen, işlerini kaybeden kadınlarla tanıştım. Yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım ve hissettiklerim, cumhuriyetin bilhassa laiklik ve kadın hakları temelinde ne büyük kazanımlar getirdiğini görmemi sağladı. Ortadoğu’nun başka bir Atatürk’ü olmadı. Bölgede Atatürk’e ve reformlarına hayran olan, onları kendi ülkesine adapte etmek isteyen liderler oldu. Ancak hiçbiri Atatürk çapında bir devrim yapamadı. Bunun için elbette iç-dış koşulların müsait olması, biraz da talihin sizden yana olması gerekti. Ancak yine de cesaret gerekti, vizyon gerekti. Atatürk’te diğer her şeyin ötesinde o cesaret vardı, o vizyon ve misyon vardı. Bugün zorunlu başörtüsü kuralını ihlal ettiği gerekçesiyle gencecik bir kadının gözaltına alındığı ve polis nezaretinde hayatını kaybettiği İran, daha birkaç yıl öncesine kadar kadınların araba kullanıp kullanamayacağının tartışıldığı Suudi Arabistan veya yabancı bir erkekle evlenen Katarlı annenin, çocuğuna vatandaşlığı geçiremediği Katar -ve diğer Körfez ülkeleri- ile aynı klasmanda değilsek, bunu Atatürk’ün kurduğu ve emanet ettiği Cumhuriyet’e borçluyuz. Ve ben yalnızca bunlar için bile ona minnettarım.

    devamını gör
    Feyza GÜMÜŞLÜOĞLU
  • “Müjdeler var yurdumun toprağına taşına. Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına” 12 yaşındayım. Pangaltı Ergenekon Caddesi Nur Apartmanı’ndaki evin mutfağında üzerimde siyah okul önlüğüm, sobada kızarmış ekmekle kahvaltımı ederken radyoda 50. Yıl Marşı çalıyor. 50 yıl o kadar eski geliyor ki, sanki Cumhuriyet evde ailenin ölmüşlerinden kalan, asla kırılmaması gereken bir vazo gibi. Öyle korunaklı bir yerde ki asla kırılacağını düşünmediğin, sonra sana kalacak mavi mineli bir vazo sanki… Bir gün gelecek, Cumhuriyet’in 100. Yılını göreceksin deselerdi 12 yaşındaki kız çocuğuna, şaşırırdı herhalde. Çünkü 50’ler, 100’ler çocuklara çok geliyor… Hele de 100 yaşındaki Cumhuriyet’i “kırmaya” çalışanların olacağı söylenseydi muhtemelen algılayamazdı. 12 yaşın umut dolu yüreğiyle kahvaltıdan sonra okula yürürken, 50. Yıl Marşı’nı istemsizce mırıldanırken Cumhuriyet’i değil, seneye ortaokula başlayacağımı düşünüp neşeleniyorum. Bir şey olmak istiyorum. Ne olmak istediğimi bilmiyorum ama olmak istiyorum. 50. Yıl’da beni olur kılacak şeyin Cumhuriyet olacağının farkında değilim. 100. Yıl’da bunu biliyorum. Elimden geldiğince uğursuz bir taşla kırılan mavi mineli vazonun savrulan parçalarını toplanmasına yardım etmeye çabalıyorum. Canım Cumhuriyet, yaşamak için seni yaşatacağız

    devamını gör
    Şaziye KARLIKLI
  • Ben Mustafa Kemal Atatürk deyince, tüm bedenim mutlulukla çalışmaya başlar. Dimağım açılır, damarlarımdaki kan akar temiz gürül gürül. Çarpar kalbim insanca insan için… Adımlarımı güvenle atarım. Omurgam dik dik. Derken birden bire, Yine yeniden tekrarlarım: Hizmet etmek kutsaldır, uşaklık ise bağdaşmaz benimle. Ben daha dün onun kız çocuğuydum. Şimdi Atatürk kadınıyım. İnsanım, eşim, anneyim, üniversitede cansiperane ders veren, bilinçli gençler yetiştiren bir eğitimciyim, Atatürkçü anne ve babanın dantel gibi işlediği vatan sevgisiyle ben sizim, oyum. Uzaktaki yakındakiyim. Bağımsız, egemen, aklı, vicdanı hür, irfanı hür Pınar Ergen Pekel’im. Ben Cumhuriyetin pınarıyım. Ne küresel ısınma ne de dış mihraklar onu kurutamaz. Bizden doğanlar Irmak’tır Akar akar akar, ne mutlu Türküm ne mutlu ne mutlu insanım diye. Orada bir köy var uzakta. Yakında da yerler var. Hepsi bizim. Hepsine gitmek için çıktım yola. Bir baktım arkama, biz geliyoruz akın akın…

    devamını gör
    Pınar PEKEL
  • Ey büyük Atatürk. Bu mektubumu her ne kadar canlı olarak okuyamıyor olsan da, sadece bedenen aramızdan ayrıldığın için bu yazımı bir yerde okuduğunu ve hissettiğini düşünüyorum. Öncelikle kurduğun bu sonsuz cumhuriyetin bir neferi olduğum için sana sonsuz teşekkür ederim. Açtığın bu aydınlık ve medeni yolda bir cumhuriyet genci, bir Atatürk genci olduğum için onur ve gurur duyuyorum. Kurduğun, ilelebet devam edecek olan Cumhuriyet her ne kadar şu an emin ellerde olmasa da biz Türk gençliği olarak senin bize emanet ettiğin bu cumhuriyetin sonsuza kadar bekçisi olacağız. Aramızda bize emanet ettiğin cumhuriyetin kıymetini, değerini ve anlamını bilmeyenler var. Ama gözün arkada kalmasın paşam. Biz her zaman buradayız, Cumhuriyet’in yanındayız. Ve son olarak: açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene.

    devamını gör
    Ömer Faruk TEK
  • Atatürk ve Cumhuriyet, yüreğimde sıcacık bir sevgiyle yanıp tutuşan iki kutsal değerdir. Atatürk'ün vizyonu ve Cumhuriyetimizin ışığı, sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin rehberidir. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne en büyük armağanlarından biri de kadınlardır. "Dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir’’ diyerek kadının toplum ve medeniyet içindeki yerini takdir etmiştir. Türk kadınına her zaman güvenerek toplumda hak ettiği yere gelebilmesi için öncü olmuştur. Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılında ben bir Türk kadını olarak, Atatürk'ün görünür kılınması için verdiği mücadelesini temsil etmekten gurur duyuyor ve bu mirası taşımanın sorumluluğunu hissediyorum. Ayrıca voleybol branşındaki başarılarımız yoluyla, geniş kitlelere ulaşarak Cumhuriyet’in temel değerlerini yüceltmeyi amaçlıyoruz. *Cumhuriyetin Işığında Voleybolun Rolü Cumhuriyet dönemi, sosyal eşitlik ve kadın hakları konusunda önemli adımların atıldığı bir dönemdir. Her alanda kadınların varlığı belirginleşmeye başlamıştır. Atatürk’ün sporu ve sporcuyu desteklemesi, aynı zamanda kadınların toplumda daha etkin bir rol oynamasını teşvik etmiştir. Voleybol, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin herkesin katılımına açık bir spor dalı olması nedeniyle, kadınların spor yapma ve rekabet etme hakkını spor alanlarında daha görünür kılmıştır. Bu bilinçle voleybol sahalarında sergilediğimiz başarılarla genç kızlara örnek olmayı ve onları spora teşvik etmeyi hedefliyoruz. Benim hikâyemde spor, Cumhuriyet’in özgürlük, eşitlik, adalet gibi değerlerini sahaya taşımanın bir yolu haline geldi. Voleybol, sadece bir oyun değil, aynı zamanda Atatürk’ün mirasını yaşatma ve Cumhuriyet’i temsil etme aracı oldu. Her vuruşumda, sahadaki varlığımı Cumhuriyet’in ışığında hissediyorum. *Olimpik Sporcu Apoleti: Uluslararası Temsilin Gururu Bu süreçte, Olimpik Sporcu Apoleti'ni taşıma şansına eriştik. Uluslararası arenada ülkemizi temsil etmek, sadece sporcu olarak değil, aynı zamanda Atatürk'ün izindeki kadınlar olarak da büyük bir gurur kaynağı oldu. Bu apolet, sadece bireysel bir başarı değil, aynı zamanda ülkemizi dünya sahnesinde temsil etmenin sorumluluğunu taşımak anlamına geliyor. Spor toplumların aynasıdır ve sembolik olarak kültürel bir elçidir. Bu bağlamda Olimpik bir sporcu olarak; ülkemizi yalnızca müsabık değil aynı zamanda bir kültür köprüsü oluşturma görevini de temsil ettiğimizin bilincindeyiz. *Spor, Kadın Hakları ve Toplumsal Değişim Günümüzde kadın hakları; özellikle sporda 100 yıllık varoluş mücadelesinin sonunda gelinen noktada, geleneksel toplumsal normların dışında bir gelişim göstermektedir. Spora eşit katılım ve erişim ile gelen ve özellikle kadınların başarıları ışığında toplumda genel bir bilinçlenme ve değişim sürecini tetiklemiştir. Bu doğrultuda ben “Mavi Şimşek” olarak Cumhuriyet’in ışığında voleybolun gücünü kullanarak, kadın haklarına olan inancımı ve toplumsal değişimde etkili olma misyonunu taşıyorum. Kız çocuklarına, sporun sadece bir aktivite olmanın ötesinde, bir toplumu değiştirme aracı olabilecek güce sahip olduğunu göstermek istiyorum. *Atatürk'ün İzindeki Kadınlar Olarak Sorumluluk Cumhuriyetimizin 100. yılında, bir Türk kadını olarak, bir Cumhuriyet kadını olarak, milli bir voleybolcu olarak, Cumhuriyetin değerlerini sadece saha içinde değil, aynı zamanda günlük hayatımızda da yaşatma sorumluluğunu taşıyoruz. Sporun görünen yüzünün ötesinde, toplumsal değişimin birer temsilcisi olarak sorumluluklarımızın farkındayız ve bu yolda her bir adımımız Cumhuriyetimizin ışığını daha da parlak kılma gayretiyle atılıyor. Sorumluluklarımızın bilinci, Atatürk'ün sevgisi ve Cumhuriyetimizin gücüyle, daha nice 100 yılların kadınlarına ilham olmayı sürdüreceğiz.

    devamını gör
    Meryem BOZ
  • Sevgili cumhuriyet, Senin üzerinde doğmadım. Senin toplumunda yetişmedim. Senin okullarında okumadım. Hatta senin vatandaşın bile değilim. Çünku ben üçüncü nesil gurbetçi çocuğuyum, uzaklardayım. Ama sen tarihimsin, kimliğimsin, annemin ve babamın okuduğu okulsun, ninemin dedemin sürduğü tarlasın. Dumanı tüten yörük çadırısın. Yani kanımda ve canımdasın. Büyük Atatürk'ün dunyaya bıraktığı esersin. Sen hep varol, hep çok yaşa. Sonsuz sevgilerimle,

    devamını gör
    Murat SİNAN