
ULUS, CUMHURİYET'İNE
SESLENİYOR

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Bugün Cumhuriyet'in 100. yüzyılını doldurmasına günler kala, Atatürk'ün bu sözünü o kadar iyi anladım ki. Daim olması gereken cumhuriyettir, adalettir, özgürlüktür, hürriyettir. Evet size diyorum, şu anda bunu okuyan genç nesiller asla bunlardan vazgeçmeyin. Ve unutulmamalı ki baki olması gereken devlettir, gelip başa geçen memurlar değil. Ne zaman ki umudunuzu kaybettiniz işte tam da o anda geçmişinize, atalarınıza bakın. Mete Hanlar, Sultan Alparslanlar, Fatihler, Kanuniler, Atatürkler, Sabiha Gökçenler, Nene Hatunlar, bu sıra böyle uzar gider, bizden başka dostumuz yok, bizi bizden ileriye taşıyacak biziz, yeni nesil sizlersiniz. Okuyun, çalışın ve vazgeçmeyin. Çünkü Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Ben Sude Nur Aydemir ve Türkiye Cumhuriyeti'nin en iyi yerlere gelmesi için çabalayacağıma söz veriyorum. VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
devamını görSude Nur AYDEMİR
O biri Bir yangın çıkar, bir yerlerde. Biri söndürmelidir. Biri söndürecektir... Yani, inşallah... Bir sıkıntı çıkar, bir ailede. Biri çözmelidir. Biri çözecektir... Yani, inşallah... Birileri zor durumda kalmıştır. Biri yardım etmelidir. Biri yardım edecektir... Yani, inşallah... O “biri” olmazsa, dünya dönmez... O “biri” olmazsa, anlam kalmaz... O “biri” olmazsa, yaşam boşlukta asılı kalır... Dağılmıştır bir halk. Zayıf düşmüştür, vücut. Biri iyileştirmeli, biri birleştirmeli, biri toparlamalıdır. Olanaksız gibidir. Ama “biri” yapabilecek midir? Bu topraklarda o “biri” Mustafa Kemal Atatürk’tür... Ümitsiz ve çaresiz kalmış bir halkın dualarının karşılığıdır... Kimsenin kaldıramayacağı yükün altına giren, boş sözlerle kimseleri kandırmayan, bir cerrah hassasiyeti ve dehasıyla, doğrudan hastalığın kaynağına yönelen ve bu sırada kendi yaşamını ortaya koyan o “biri” O’dur... Nicesi ne yapacağını bilmez haldeyken, ne yapacağını bilen, nice gözlerin görmediğini gören ve “imkânsız"ı “yere indiren”... O “biri”ni anlamak için, akıl, vicdan ve feraset gerekir... Her babayiğidin harcı değildir, oturduğu yerden ahkam kesmeyi bırakıp, “biri” olmanın öyle kolay olmadığını ve bu haliyle onun tırnağı dahi olamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek... Bu topraklar üzerinde yaşayan vefa sahibi varlıkların o mirasa baktıklarında hatırlayacakları “biri” varsa; kim olduğu bellidir... O “biri” ki, bedeni ortadan kalktığında dahi, diri görünenlerden daha “diri”...
devamını görÇağrı DÖRTER
Cumhuriyet 100.yılında. Ne mutlu bize ki böyle bir büyük devrimci aydın ve100 yıl sonrasını gören Mustafa Kemal Atatürk'ümüz var. O böyle ileriyi görmeseydi bu memleket çok daha kötü olurdu. Unutturmaya çalıştılar olmadı, bayramları kutlamayı yasakladılar olmadı. Ne mutlu Türküm diyecek daha çok gencimiz var. İçimizde yaşattığımız ATATÜRK sevgimiz hiç bitmesin. Saygıyla ve sevgiyle daha nice yüzyıllara.
devamını görNecmiye KAYRAK
“Kimsesiz çocuklar için ne mümkünse veriniz.” Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te bugün; Açlığın ülkenin utancı olarak görüldüğü, çocukların kimsesiz bırakıldığı, artık işleyemediği topraklarından bir lokma için bilmedikleri şehirlerin gökdelenlerinde canlarını bırakıp yine kendi topraklarına dönenlerin kimsesiz gömüldüğü, kimsesizlerin kimsesi 2023’ün Cumhuriyeti. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te dün; 1925 yılında Uşak’ta bir yetim yurdunda kalan kimsesiz çocuk Aziz, yurda yerleştirildiği için mutludur yurda ziyarete gelen Atatürk’e kimsesizliği şöyle tarif eder: “Babamı şahadet, annemi yoksulluk aldı. Uşak yetimleri adına yüz binlerce teşekkür ve yüz binlerce selam." Atatürk gözyaşlarını tutamaz. Aziz çocuğun, annesini yoksulluğun aldığını söyleme hakkıdır Cumhuriyet, 1928’de Atatürk, Emlak Eytam Bankası'na kimsesizler için yatırılan paranın müjdesini “Cumhuriyetin bilhassa kimsesizlerin kimsesi olduğunu yeniden ispat eden bu neticeyi memnuniyetle takdirinize arz ederim” der alkışlar arasında. Halk için yapılan inşaatları desteklemek ve yetim haklarını korumak için kurulan "Emlak ve Eytam Bankası"nın hakları son olarak bugünün TOKİ’sine geçmiştir. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te bugün; Bugünün TOKİ’si depremde yetim kalan çocuklara, üniversite öğrencilerine, kirasını ödeyemeyenlere bedelsiz konutlar, yurtlar, rehabilitasyon merkezleri, ücretsiz kreşler yapmıyor. Rezidansların, AVM’lerin, imara açılan ormanların, acil kamulaştırılan arazilerin yeni sahiplerinin kimsesi bugünkü Cumhuriyet. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te dün; Mustafa Kemal Atatürk, çocukların haklarını korumak için 1928’de imzaladığı Cenevre Bildirgesi : “Acıkan çocuk beslenmeli, hasta çocuk tedavi edilmeli, terk edilen çocuklar korunmalı, herhangi bir felaket anında öncelikle çocuğa yardım yapılmalı, her türlü istismara karşı korunmalı.” Atatürk çocukları korumak, beslemek, eğitmek, ihmal ve istismarı engellemek için sonradan adı Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu olarak değişen Himaye-i Etfal Cemiyeti’ni kurup, yokluğa, yoksulluğa ve kimsesizliğe savaş açıyor “Kimsesizlerin Cumhuriyeti”nde. Çocukların yaşam hakkı, eğitimi, sağlıklı bir nesil hedefiyle kurulan Cemiyet suç işleyen, dilenen, engelli, kimsesiz, yoksul, ihtiyacı olan her çocuğa kucak açıyor. Talebe sofraları, aşevleri, yetim evleri, bakıcı okulları, hemşire kolejleri... Hatta bir milyona yakın nüfuslu İstanbul’da yetersiz beslenen 6 bin çocuk için Cumhuriyet gazetesine ilan veriliyor “Kimsesiz çocuklar için ne mümkünse veriniz.” 1929 yılının karakışında yoksul çocukların giyimi meselesi tüm ülkenin gündemi. 1930’lu yıllarda, yoksul çocukların eğitimi için Çocuk Kütüphaneleri açıyorlar. Kütüphaneye devam eden çocuklara her akşam, bisküvi, incir ve üzümden bir kahvaltı, oyun oynamaları ve eğlenmeleri için de çocuk bahçeleri kuruyorlar. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te bugün; Bugünün Cumhuriyet’inde çocuklar için okul yemeği yok, 10 milyon çocuk ağır yoksulluk koşulları içinde, 1,5 milyon kız çocuğu eğitim dışında, laik bilimsel eğitim yerine karma eğitim tartışılıyor, yüzbinlerce suça sürüklenen çocuk, milyonlarca çocuk işçi. Her beslenme saatinde arkadaşlarının yanından ayrılıp okulun etrafında beş tur atan 11 yaşındaki Ali’nin mi kimsesi, yoksa okul yemeğine ayrılacak kaynağın aktarıldığı bir avuç zenginin mi kimsesi olmuş bugünkü Cumhuriyet. Bizler hala 95 yıl önce imzalanan Cenevre Sözleşmesindeki çocuklar için okul yemeği kampanyasını sürdürüyoruz. Barınamayan, beslenemeyen artık “geçinmeye odaklanan” üniversite öğrencilerinin mi kimsesi bugünün Cumhuriyeti. Yoksa, onca yıl memleketin kalkınması için çalışan ama bugün çalışmanın huzurunu değil acısını çeken emeklinin mi kimsesi bugünkü Cumhuriyet. Kimsesizlerin Kimsesi Cumhuriyet’te dün; 1932 yılında “kimsesizlerin kimsesi olsun” diye Atatürk’ün isteği ile kurulan halkevlerinde sağlıklı yetişsin diye çocuklar, sağlık taraması, bir insanın alması gereken besin değerini hesaplarlarmış, öğrenci yurtlarında kalanlar için sıcak yemek, cezaevlerinde eğitim, köyden gelen işçilere barınak kurarlarmış. Şimdi yeniden kimsesizlerin kimsesi olsun diye ikinci yüzyılında Cumhuriyete, 2 yaşında kimsesiz bir çocuk gibi sıkı sıkı sarılarak, örgütlenip, dayanışarak yeniden umutla büyüteceğiz.
devamını görHacer FOGGO
Canım ülkem 100. yılımız kutlu olsun. Gelecek yüzyılların ülkemizi katlayarak yüceltmesini diliyorum. Daha çağdaş, daha demokratik, daha özgür, daha laik, daha güçlü ve refah içinde yaşayacağımız bir ülke olduğumuzu görmeyi diliyorum.
devamını görCeren GÖÇER
Yarası ağırdı. Olsun. Yazdı. Anacığım, “Söz uçar yazı kalır,” derler ya ondan sebep yazıyorum sana. Yazması oyalı anam, vatan toprağına yemin olsun ya Memed ya Hüseyin ya Ali olarak döneceğim kucağına. Oğlun Savaş yerinde toprak sert, gök çoğunlukla parçalı bulutlu olurdu. Herkes anasının rahmine sığar gibi olduğu kuytuya sığmaya çalışırdı. Yeryüzünden gökyüzüne dumanlar yükselirdi. Olsun yükselsindi. Nasılsa her sabah gün yeniden doğardı. Yine gün doğdu. O başını kaldırdı. Silahların, tankların, tüfeklerin, bombaların sesi yakınlaştı. Yüreklerimiz korku pompaladı. Korku katılaştıkça yüreklerimiz sıkıştı. Sıkı can iyiydi çabuk çıkmıyordu ama akacak kanda damarda durmuyordu. Durmadı. Dudaklarından Atam gibi “Aleykümselam” döküldü. Başı omuzuma düştü. Vatan sağ olsundu. Sağdı. Sağ kalacaktı. Cumhuriyet, onu yaşatmak için öle yatanların “Vatan sağ olsun!” diye haykıran analarının sesi, yaralarını ve farklılıklarını alnından öpebilecek kadar güçlü olan Türk Ulusunun nefesiydi.
devamını görFatoş K. İYİGÜN
İnsan “ben neyim” diye sorduğunda bize ne demek istemektedir? On milyarlarca insan doğup ölerek ne gibi bir boşluğu doldurmuşlardır? Onların amacı bugün yaşayan bizleri doğurmak mı olmuştur sadece? Hayır, insan var olduğu ilk günden bu yana hep varoluşunu sorgulayarak kendisi için bir anlam talep etmiştir. Elli bin yıl ve bin yedi yüz nesil boyunca dil kullandık. Her insan kendi varlığını kendine mesele ederek kendine bir anlam kırıntısı çıkardı ve onu ortak benliğine aktardı. “İnsan yaratısı” dediğimiz şey üst üste yığılarak yapılır, gecekondularda her sene çıkılan bir kat gibi… İnsan kırıntılardan ekli bir anlamlar bütünüyse o anlamlar yapısında Cumhuriyet son kattır. İnsan biyolojik olarak insan olduğunun birinci gününde psikososyal olarak insani olmamıştır. Biyolojik insan bütünsel bir süperorganizma gibi hareket eder. Birbirini doğurur, birbiri için besin verir, kan verir, organ verir, biri öteki için ölür. Psikososyal olarak da insan, her aşamada bir damlacık kadar da olsa var olduğunu hissettiği, ona katkı verdiği, ona dayandığı büyük ve bütünsel bir “ortak benlik” varoluşu içinde insani olur. Nasıl biyolojik insan kendi bedeninde her organ ve hücrenin vazgeçilmez katkısıyla bir homeostazi (içsel denge) kurarsa ortak benliğin kendini tek tek bireyler ve toplumsal düzeyde insani olarak en iyi ve gerektiği gibi var ettiği homeostatik yönetsel düzen de cumhuriyettir. Cumhuriyet var olmak için hem bir toplumsal homeostaziye gereksinim duyar hem de var olduktan sonra toplumda onu sağlar. Cumhuriyetle toplumda içsel denge sağlandıktan sonradır ki, tek tek her insanın önü açılır ve her bir insan psikososyal olarak insaniyet kazanmak güç ve bilgeliğine kavuşur. Düşünen, özellikle de kavramsal olarak düşünen varlıksa insan, insani olmak ne anlama gelir? İnsani olmak erdem sahibi olmak demektir. Peki erdem sahibi olmak ne demektir? Aristoteles’ten öğrendik ki, erdem sahibi olmak demek, doğuştan getirerek değil de daha çok kendini eğiterek insana ve insanlığa karşı iyilik yapmak yeteneği kazanmak demektir. Eğer Cumhuriyet bizi insani, dolayısıyla erdemli yapıyor ise Cumhuriyet’in olmadığı, tek tek insanların özgürce önlerinin açık bulunmadığı ülkelerde toplumda hatırı sayılır bir oran ve yoğunlukta erdem sahibi insana rastlamak imkânsız değilse bile güçtür. Erdemler az değildir ama çok da değildir, saymakla biter: Alçakgönüllülük, nezaket, saflık, mizah, aşk, itidal, sadakat, cömertlik, merhamet, basiret, cesaret, adalet, minnet, bağışlama, sadelik, hoşgörü ve iyi niyet. Bir toplumun bunlardan yoksun değilse bile fakir olduğunu düşünebiliyor muyuz? Erdemini yitirmiş bir toplum sosyal bir çöl haline gelmiş demektir. Erdemler her zaman tekil olarak geliştirilirler ama kişiler birbirini etkiledikçe çoğul hale gelirler. Tekil olarak erdemli hale gelmek için kişinin, kendine dayalı olarak kendi geleceğini kurabilecek sosyal bir ön açıklığına sahip olduğu algısını kesintisiz taşıması gerekir. Erdemin çoklu olması, açıkçası bütün bir toplumun erdemli hale gelmesi için de tek tek kişilerde sosyal olarak bir yan açıklığı, yatay ilişki özgürlüğü algısının bulunması gerekir ki, her tek erdemli kişinin erdemini aktarabileceği ve karşıdakinin erdeminden yararlanabileceği özgür bir ilişki ortamı oluşabilsin. Bütün bunları bize cumhuriyet sağlar. Onun için Atatürk “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” demiş ve eklemiştir: Cumhuriyet fazilettir. Erdeminizi, insaniliğinizi ve giderek insanlığınızı kaybetmek ve onları kaybetmiş başka insanlarla bir arada yaşamak istemiyorsanız cumhuriyetinizden vazgeçmeyiniz.
devamını görTahir Musa CEYLAN
Bizleri ümmet anlayışından millet anlayışına taşıyan, padişahın önünde tebaa olmak yerine hukuk önünde yurttaş yapan ve özgür bireyler olmamızı bizlere armağan eden Cumhuriyetimizin 100.Yılı Kutlu olsun. Bizlere bu Cumhuriyeti armağan eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle anıyoruz. 100 değil 1000 yıl geçse de Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
devamını görGüven GÜRCÜOĞLU
Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetimiz 100. yaşında. Ne kadar kötü zamanlardan geçsek de 100. yıl için bunları bir nebze de olsun göz ardı edebildik. 100. yıl çok güzel kutlandı, bunu okuyan kendim veya kendimle birlikte çocuklarım. Her zaman Atatürk'ün izinden gitmeyi unutmayın. Değerlerimize ve Atatürk'ün değerlerine sahip çıkın, onu anmayı, sevmeyi asla ama asla unutmayın. Çünkü bu cumhuriyet kolay bir şekilde kurulmadı, kolay bir şekilde de yıkılmayacaktır. Türk'ün yolunun cumhuriyet olduğunu unutmayın.
devamını görMedine CAN
