ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • Sevgili Atam, Bu sayfaya masaj yazma şerefine nail olduğum için çok şanslıyım. 100 yıl sonra okunması ayrıca şeref verici. Biz 100 yıl sonra hayatta olmayacağız. Ama Cumhuriyetimiz sonsuza dek devam edecek. Cumhuriyetimizin 100. yılında senin bıraktığın emanete sonsuza dek sahip çıkacağız. Ülkemizi içten ve dıştan hiçbir düşmana esir etmeyeceğiz. Bilim, fikir, sanat, teknolojinin en son sistemleriyle akıllı nesillere emanet edeceğiz.

    devamını gör
    Ayşe Yalçın DİNÇER
  • İkinci Yüzyıla Mektuplar, Çocukluğum Bursa’da geçti. Sokaklarından geçen otomobilleri sayıp iddiaya girebildiğimiz, onlar geçmediği zaman da bütün caddede ip atlayıp, yakar top oynanabilen bir şehirdi Bursa. Şimdi galiba hiçbir sokağında trafik durmuyor ya da ip atlanamıyor. 1980 darbesi sonrası büyüyorduk. Bir şeylerin biraz iyileştiği hissi vardı ama bir de garip bir huzursuzluk. Sanki hayatımızda bollaşan, parlaklaşan her şeyin bir yerlerde acıyla ödenen bedelleri, yıkılan savrulan hayatlar... Fısıldaşan komşular, kaygılı anneler babalar. Büyüdük yine de ama. 30 yıllık gazetecilik, televizyon sunuculuğu ve muhabirlik kariyerim, sonra yaptığım işler, okuduğum okullar bana gösterdi ki, bu topraklar kendi evlatlarını çabuk harcıyor. Toprağın da günahı yok. Bizler harcıyoruz birbirimizi. Ülkenin en parlak kuşakları en az dört kere, orakla biçilir gibi biçilmişler, bir sağa savrulmuşlar, bir sola savrulmuşlar. Eğitimli, zeki, yaratıcı insanları siyasi kavgalar içinde darmadağın olmuş, yurtlarından ayrılmak, ekmeklerini başka şekilde kazanmak zorunda kalmışlar. Ben de işimi kaybedenlerdenim ama en azından hâlâ toprağımda olduğum için mutluyum. Bu Cumhuriyet’in bana verdiği cesaret ve aldığım eğitimle ekmeğimi kazanabileceğimi biliyorum. İşte tam da bu nedenle Atatürk’ü sevmek ve anlamak için 40’larınızı beklemeyin. Onun çocuk haliyle, bir başına, bir anne ve kız kardeşle, arkada bıraktığı birkaç ölmüş kardeş ve bir baba hatırası ile nasıl bir düş kurduğunu hissedin. O kurduysa bu düşü, bizi durduran nedir? Şam’dan Libya’ya, Çanakkale’den Sakarya’ya uzanan ve hep savaş gördüğü o hayatın içinde bile bir güzellik, zarafet, kültür, sanat, incelik aradıysa, o derin bozkırda büyük ve sağlıklı bir Cumhuriyet hayali kurduysa, bizi durduran nedir? Bugün için verdiğiniz kavgada bir durun ve sorun: Mustafa Kemal’in kurduğu düşü durduran nedir? Korkularımızla yüzleşelim ve ikinci yüzyılı çok daha cesur ve huzurlu kuralım. Bir şeyi de unutmayalım: Harika tüccar bir millet değiliz, olağanüstü sanatkâr ya da bilim insanı sayılmayız. Ama iki şeyi çok iyi yaparız. • Toprağımızı ekmek • Toprağımızı savunmak Bu iki iş üzerine dünyalar inşa edilir. Ekmek, şifalandırmak, doğayla canlanmak ve onu zarardan, kıyımdan, sadece savaş ve istila değil, yangından yıkımdan inşaattan korumak da savunmaktır. Huzurumuzu bulduğumuz o yaylalarda, denize baktığımız o kıyılarda; sessiz ama dopdolu o bozkırlarda, vadiler içinden akan o nehirlerdeyiz hepimiz. Düşümüz orada ve hâlâ çok canlı. Biz yorulduk ama Anadolu hâlâ çok genç ve çok canlı. Devletler için 100 yıl nedir ki? Tabiat için nedir ki? Biz ve genç Türkiye Cumhuriyeti daha yeni başlıyoruz. Şimdi daha çok çalışmaya devam edelim, o zaman.

    devamını gör
    Ahu ÖZYURT
  • Cumhuriyet, cesarettir; inançtır. "Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir bilmedim” demektir, "O başardıysa ben de başarabilirim"dir. Cumhuriyet; okuyan ve okuduğunu özümseyebilen insandır; insan kalabilme hayalidir. Cumhuriyet, güneştir; sıcaktır; engin-masmavi gökyüzüdür; ağaçtır; topraktır; özgür can kuştur; bal yapan arıdır. Cumhuriyet, beyaz gömleğiyle bir laboratuvarda hiç tanımadığı insanlar için çalışan kadındır, yetmişinde zeytin ağacı diken güzel insandır, yaşamayı ciddiye alan “sincap”tır. Cumhuriyet, çalışan deney sonrası güneşe çıkmaktır; her şeye rağmen ağız dolusu gülmektir. Cumhuriyet, saçın akı, yüreğin enfarktı, alnın çizgisidir. Cumhuriyet, büyüyen bebektir; hayal kuran çocuktur; sağlam ve adil adım atan gençtir; maddeyi değil bilgiyi ve sevgiyi miras bırakan yaş-almıştır; sendir; bendir; bizdir. Cumhuriyet, son-bahardır. Nice 100 yıllara tüm renklerimizle, özgürce!

    devamını gör
    Doç. Dr. Canan DAĞDEVİREN
  • Biz hediye edilişinin 100. Yılında Cumhuriyet'e sımsıkı sarılmış bir birey olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Bu gururu bizlere armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun Cumhuriyet’in temellerinin atılması uğruna canlarını ortaya koymuş tüm silah arkadaşlarını saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Cumhuriyetimizin 100. Yılında daha yüksek sesle! İyi ki Atatürk! İyi ki Cumhuriyet!

    devamını gör
    Can KÜÇÜK
  • EN ÇOK ATATÜRK’Ü VE CUMHURİYET’İ SEVİYORUZ Cumhuriyet’le, Türkiye Cumhuriyeti 27 yaşında iken tanıştım. Bu tanışma, ilkokul 1. sınıfta başladı. Kayseri’deki okulumuzun adı, “Cumhuriyet İlkokulu” idi. Evimizden, elimde kartondan yapılmış çantamla okula gidip gelirken geçtiğim, şehrin en büyük alanının adı da “Cumhuriyet Alanı”… Evimizde Atatürk’ün fotoğrafı vardı; Cumhuriyet Alanı’nda da “Atatürk Anıtı”… Okulumuzda sabahları Öğrenci Andı’nı hep birlikte söyledikten sonra, öğretmenimiz “Çocuklar, en çok kimi ve neyi seviyorsunuz?” diye sorunca, yüksek sesle “Atatürk’ü ve Cumhuriyeti” diye cevap verirdik. Atatürk’ü, Çanakkale Cephesi’nde düşmana karşı birlikte savaştığı babamdan dinledim. Osmanlı Devleti 1918’de 1. Dünya Savaşı’nı kaybedince, bir zamanlar üç kıtaya yayılmış olan koskoca imparatorluk, Anadolu ve Trakya’da sıkışıp kalmış. Savaşın galipleri ise başta İstanbul ve İzmir olmak üzere tüm Türk topraklarını ele geçirmek istemiş. Atatürk, 16 Mayıs 1919’da, Kurtuluş Savaşı’nı fiilen başlatmış. Topu tüfeği yokmuş ama kurmay donanımı varmış. O gün Bandırma Vapuru ile Galata İskelesi’nden yola koyulmuş. Yanında 18 kişiden oluşan yol arkadaşları bulunuyormuş. Vapurun alt kattaki deposuna dağlık arazide gerekebilir diye Atatürk’ün talimatıyla birkaç adet binek atı bindirmişler. Deniz yolculuğu üç gün sürmüş. 19 Mayıs’ta Samsun’a ulaşmışlar. Karayoluyla Amasya’ya uğrayıp önce Erzurum’da, ardından da Sivas’ta kongreler toplamış. Kurmayı hedeflediği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel taşlarını Anadolu’da döşemiş. Çetin yolculuğu yaklaşık sekiz ayda tamamladıktan sonra, 27 Aralık1919’da Kayseri üzerinden Ankara’ya ulaşmış. Başkent olmasına karar verdiği, adeta bir Anadolu kasabası büyüklüğündeki Ankara’nın Kalaba semtinde bulunan Ziraat Mektebi’nde karargâh kurmuş. Bir yandan Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Mustafa Kemal Paşa, bir yandan da halkın temsilcilerinden oluşacak Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunu planlamış. Bu kuruluş 23 Nisan 1920’de gerçekleşmiş. Kurtuluş Savaşı bütün şiddetiyle devam ediyormuş. Yunan birlikleri Polatlı’ya kadar gelmiş. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’nin geçici olarak Kayseri’ye taşınmasını kararlaştırmış. Ankara’da marangozlara yaptırılan Meclis başkanlık kürsüsü Kayseri’ye götürülüp lise binasındaki büyük bir salona kurulmuş. Kısa bir süre sonra Türk birlikleri kontrolü sağlamış, başkentin Kayseri’ye taşınmasından vazgeçilmiş. 30 Ağustos 1922’de, Başkomutanlık Meydan Savaşı kazanılmış. Türkiye’nin tapu senedi olan Lozan Antlaşması’ndan üç ay sonra, 29 Ekim 1923’te, Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan etmiş. TBMM, 1. Cumhurbaşkanlığa da Mustafa Kemal Paşa’yı seçmiş. Evet, Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i çok seviyoruz. Çünkü; * Ümmet idik, ulus olduk. * Tebaa idik, birey olduk. * İnsan hakları ve toplumsal barışla tanıştık. * Kadınlarımız, ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtarıldı. * Arap harflerinden Latin harflerine geçtik, dünyaya açıldık. * Cumhuriyet okulları ve üniversiteleriyle çağı yakalamak için yola koyulduk. * Tekke ve zaviyeleri, yaşam alanımızdan çıkardık. * Kıyafet devrimi sayesinde, çağdaş kıyafetlerle donandık. * Bilim ve teknolojiyle kalkınmayı öğrendik. * Düşünce ve basın özgürlüğünü yaşayarak gördük. * Dış politikada denge siyaseti sayesinde Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” prensibini rehber edindik. * Milli eğitim, milli savunma ve milli kalkınma, bizlere insanca yaşama yolunu açtı.

    devamını gör
    Hulusi TURGUT
  • Ben Kurtuluş Savaşı'nı görmüş bir kadının torunuyum. Babaannem hep anlatırdı, Rus Ermeni zulmüne nasıl maruz kaldıklarını ve derdi evlatlarım kanınızın son damlasına kadar vatanımızı savunmaktan vazgeçmeyin. Tren Kars'a girdiğinde sevinç çığlıkları atılmış Mustafa Kemal ve Türk ordusu geldi diye. İşte o gün bizim kurtuluşumuz oldu. Namusumuzu, canımızı kurtardı. Allah gani gani rahmet etsin Atatürk'ü derdi. Hep gururla anardı, bir gün bu vatana fitne sokmak isteyen olacaktır, siz karşısında durun, öyle okuyup büyük yerlere gelmeseniz de hep vatansever olun, çünkü vatanı sevmek korumak imandandır derdi. Ben de bugün onun vasiyetini yerine getiriyorum, vatanımı her koşulda savunacak evlatlar yetiştiriyorum. Atatürk ve silah arkadaşları ve kadim Türk devletini o dönemde ayakta tutan tüm herkesten Allah razı olsun ve Allah gani gani rahmet etsin. Önce Allah sonra da onların sayesinde bu vatanda yaşıyoruz

    devamını gör
    Sabiha ÇAYIR
  • Nice binyıl sonraya dipdiri kalmak için Aşmak bütün zamanları seninle doludizgin... 100 değil 1000 yıl sonra bile yaşayacağına inanarak ,halihazırda var olanı inançla koruyarak, elini dilini uzatanlara hak ettikleri ibretlik cevapları vererek ve dahi her daim o mavi gözlerini üzerimizde hissederek kurduğun cumhuriyeti ilelebet muhafaza ve müdafaa edeceğime namus ve şerefim üzerine başta kendim ve evlatlarım üzerinden neslim adına and içerim. Her 29 Ekim'de inat ederek, sebat ederek ve aksini iddia edene bilakis yaşayarak ispat ederek bu cumhuriyetin evladı olduğumuzun altını çizerek gurur ve iftiharla al bayrağın rengini giyinerek sokaklarda evlatlarıma yan yana yürüyecek bir kez daha ve bir kez daha gururla kutlayacağımız nice bayramları yaşayıp yaşatacağız. Kolay kazanılmayan ve uğruna kanlar dökülen vatanımızı ve bayrağımızı hiçbir zaman alil bırakmamak adına hep okuyup hep ileri taşıyacak nesiller yetiştirecek analar bu toprakların bağrında Atam, senin izinde senin yolunda yürüyecek

    devamını gör
    Sevtap YARDIMCI
  • 100 YILLIK DOSTA MEKTUP

    Benim kuşağıma tanıdık gelir mektup yazmak, hatta belki en son benimkiler yazdı zaten, sonra da unutuldu gitti… Elektronik mektuplar var epeydir onun yerine, günün gecenin bir vakti çınlayarak geliyor üstelik telefondan, bilgisayardan…

    100 yıllık bir dosta yazmak tuhafmış ama, başa gelmeyince bilinmiyor.

    Belki de bundan sıkıntımız, derdimiz. Tıpkı mektup gibi, Cumhuriyet de yeni kuşak için elektroniği yapılana kadar ilgi çekmedi/ çekmeyecek…

    Neler hedeflenmiş oysa 100 yıl önce bugün… Asırlarca birilerinin kulu kölesi olarak yaşamayı kader bellemiş insanlara eşit yurttaşlık verilmiş mesela, elbet kolay kabullenmemiş insanlar, her başları sıkıştığında bir kurtarıcı aramayı, beklemeyi sürdürmüşler. Oysa Cumhuriyet dediğin zaten tam da bu; insanın kendinin kurtarıcısı olması, kendi gücüne güvenmesi değil mi? Öyle olmasa, bu Cumhuriyet’in kurucusu onu gençlere emanet eder miydi hiç? Gelmez miydi aklına, yaşamını birilerinin köleliğine ses çıkartmadan sürdürenlerin sırtına binmek?
    Gelmezdi ya!

    Gelecek olsa niye uğraşsın, can versin bu uğurda onca insan? Gücüne yaslanır, köleliğe razı insanları korkutmaya devam ederek yaşar giderdi…

    Cumhuriyet paylaşmak demek.

    Tıpkı bizlere eskiden öğretildiği gibi; kederi, mutluluğu, tasayı, çareyi paylaşmak, millet olmak demek. Her farklılığıyla üstelik, birbirinden korkmamak… “Kimsesizlerin kimsesi” olacaksa Cumhuriyet herkesi kapsamalı, insanları kutuplaştırarak kendine padişah gücü isteyenlerle onların yardakçıları hariç…

    Anadolu’da “Akılsız başa devlet konmaz, konsa da uzun durmaz” derler.

    Umalım ki akıl galip gelsin insanın yaşamı boyunca bağnazlıkla sürdürdüğü mücadelede.

    Umalım ki insanca yaşamayı kendine ödev, herkese de hak görsün bu ülkenin yurttaşları. Ayrıştırmaya çalışana direnmekten korkmasın, bu ülkenin ve bu Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu unutmasın hiç…

    İlkinde çok iyi başladık ama sonunu getiremedik, umarım ikinci yüzyılında beceririz Cumhuriyet’e layık yaşayabilmeyi…

    Nice yüzyıllara…

    devamını gör
    Ünsal ÜNLÜ
  • Yüce Türk milleti, Cumhuriyetimizin 100. kuruluşu hepimize hayırlı olsun. Geçen asırda dünyada pek çok ülke cumhuriyet rejimini kabul etti. Ama hiçbirisi Türkiye kadar başarılı olamadı. Örneğin 1000 yıllık Arap harflerinden kurulu bir milli alfabeyi, 7-8 ayda Latin harflerine değiştirebildik. Bu sayede Türkiye'de okur yazar oranı çok kısa zamanda yüzde 100'e yaklaştı. Bu ve bunun gibilerin hepsi Atatürk'ümüzün reformları sayesinde oldu. Önümüzdeki yüzyıllarda da, onun açtığı yollarda, Türkiye büyük başarılara adaydır.

    devamını gör
    Mehmet TANBERK