
ULUS, CUMHURİYET'İNE
SESLENİYOR

Sevgili Cumhuriyet, canım Ata'm...İyi ki sen, hep sen, ölene kadar sen. Her karış toprağı bu ülkenin, senin için can veren şehitlerimizin bize mirasıdır. Biz ve yetiştirdiğimiz çocuklarımız mirasına sahip çıkacağız. Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal...
devamını görMüzeyyen ÇAĞDAŞ
Adını her duyduğumda, portreni her gördüğümde, sesini her duyduğumda gözlerimi dolduran ATAM... Kurduğun Cumhuriyetin 100. yılını görmek bizim neslimize nasip oldu çok şükür. Atam kurduğun Cumhuriyet'te hiçbir şey yolunda gitmiyor. Yüz sene önce söylediğin ne varsa hepsi gerçekleşiyor. Mevcut hükümet durumunda halkın çok zorlanıyor. İnandığımız bir cümlen daha var. O da kurmuş olduğun bu güzel Cumhuriyet'in ilelebet payidar kalacağıdır. Yeni gençlerinin bazılarında ümit var. Ülkemizi iyi yerlere getireceklerine inanıyorum. Bizlerse elimizden geldiğince mücadelemize devam edip herkese ulu önder Atatürk'ümüzü aşılıyoruz. Bu arada Atam benim ailem Selanik göçmeni. Soyumun diğer tarafı 27 Aralık'ta seni Dikmen sırtlarında karşılayan, vermiş olduğun özgüven sayesinde sinsin ateşini yakıp resmi olarak Milli Mücadele'yi başlattığını ilan eden Seymen soyudur. Bu konuda ziyadesiyle gururluyum. Seni çok özledim. Seni çok özledik. Yattığın yerde huzurlu ol. Biz hep buradayız.
devamını görEmre ERDAL
Kadim dostum, Bir zeytin ağacının gövdesine sırtımı yaslamış, sana bu mektubu yazıyorum. Mektubum eline geçtiğinde bana sitem edeceksin biliyorum, hatta “Gittiğinden beri neden iki satır yazmadın, şimdi mi aklına geldik Emin Efendi?” dediğini duyar gibiyim. Sana yazacağıma dair söz verdiğim halde aylarca habersiz bıraktığım için mahcubiyet içerisindeyim. Yaşadıklarımızı anlatınca bana hak verecek, “Neler yaşamışsın vre!” diyeceksin. Belki de bizim kafilemizle gelmek istemeyip geride kaldığın için sevinç duyacaksın. Seninle vedalaştığımız o gece bana son kez bakışın gözümün önünde. Uzak diyarlarda hayata tutunmaya çalışırken Midilli İdadisi’ndeki anılarımızı düşündüm durdum. Sen aşkını tercih ettin, biz ise yeni kurulan bir ülkenin aşkını. Görüyorsun ya, her birimiz aşkın farklı hallerini tercih ettik. Savaşa, zulme dayanamayıp topraklarımızdan kaçmak zorunda kaldığımız o gece, Midilli Limanı’ndan kalkacak gemiye vardığımızda içler acısı bir sahneyle karşılaştık. Neredeyse bütün ada halkı (sen hariç), onları yeni vatanlarına götürecek bu gemiye akın etmişti. İnsanlar güvertede bir ağa takılıp çırpınan balıklar gibiydi. Validem “Beş çocukla bu gemiye nasıl sığarız?” derken babamı tanıyan bir sandalcı yanımıza yaklaştı. “Arif Ağam, bu gemi karşı kıyıya gitmeyecek, ırak bir limana götürüp bırakacak insanları, isterseniz ben iki çeyrekliğe sizi sandalımla karşı yakaya geçiririm” dedi. Babam bir an bile düşünmeden kabul etti. O gece sabaha kadar epey sarsıntılı, dalgalı, meşakkatli bir yolculuk yaptık. İnsan kendi denizinden korkar mı hiç? Ege Denizi’nin en tekinsiz haline şahit oldum. Sabaha karşı sular duruldu, gökyüzü sancılandı, bin bir renge büründü. Göğü ilk kez böyle yamalı bir kumaş gibi görüyordum. Turuncular pembeler, alacalı maviler, morlar birbirine karıştı. En nihayetinde gün ışıdığında ise karşımızda tüm heybetiyle Kaz Dağları duruyordu. Yeni vatanımıza güneş doğmuştu. Sandaldan indiğimizde Edremit’e varana kadar zeytinliklerin içinden yürüdük, gece olunca camilerde uyuduk. Fırınlar terk edilmiş, köyler ateşe verilmiş, evler kullanılamaz ve harap haldeydi. Girit’ten, Selanik’ten bizden evvel gelmiş ailelerle birbirimize kenetlendik, başımızı sokacak bir yer ve biraz erzak bulduk. Savaşın uğursuz sesi ve insanın ruhuna sirayet eden karanlığı kol geziyordu. Gecelerce bilinmezliğin içinde bekledik. Derken Ayvalık Cephesi’nde savaşmak üzere askere alındım. Yunan ve İtalyan bölüklerine mağlup olduk. Hayatta kalmak için esarete razı geldim. Yunan Komutan Vassili’nin askerleri beni Edremit İlkokulu’nun bodrumuna hapsetti. Günlerce o karanlık ve izbe bodrumda ölmeyi bekledim. Mahalli efeler ve milis güçlerin planları sayesinde esaretten kurtuldum. Behemehal milli cemiyet kurulma çağrısının yapıldığı Edremit mitingine katıldım. Gündüzleri Milli Cemiyet’le, geceleri efelerle planlar yapıyordum. Kalbimizde sadece tek bir umut vardı. Yeni bir ülke kurulacak, Cumhuriyet ilan edilecek. Düşman işgalinden kurtulacağız. Bundan birkaç ay önce Gazi Paşa Cumhuriyet’i ilan etti. Önce düşman işgalinden kurtulmamız, ardından da yeni bir hükümet. Halkı aldı bir sevinç, kahramanlık türküleri, destanlar, marşlar, şenlik ateşleri… Hepimiz yeni kurulan Cumhuriyet’in uzun ömürlü olmasını diledik. Cumhuriyet’in ilanının hemen ardından Muhtelit Mübadele Komisyonu kuruldu, Midilli’de arsa ve evlerimiz için mal beyanatı yapabildik. Böylece oradaki mallarımıza karşılık burada ev ve zeytinlik aldık. Evleri, camileri, limanları yeniden inşa etmeye başladık. Devlet henüz emekleme evresinde bir bebek gibi taptaze. Kadın ve erkeğe eşit haklar sağlanacak, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilecekmiş. Latin alfabesi kabul edilecek, kılık kıyafet devrimi yapılacakmış. Yeni okullar, yeni devlet kurumları açılacakmış. Ve hepimizin bir soyadı olacakmış. Herkes sokaklara taşmış, coşkuyla bekliyor. Ben de yeni kurulan cumhuriyetimize hizmet etme kararı aldım ve Maliye memurluğu sınavlarına başvurdum. Eğer bu mektubum eline geçerse lütfen geciktirmeden bana yaz. Dilerim bir gün yeniden kavuşabilir ve sırtımızı aynı zeytin ağacına yaslarken seninle eski günlerdeki gibi sohbet edebiliriz. Baki dostluk ve selam ile, gözlerinden öperim. Emin. (Gitme Gül Yanakların Solar romanımda anlattığım ve Cumhuriyet’in ilanının gerçek tanığı olan büyükdedem Emin Efendi’nin mektubudur. Belki hayal ürünüdür, belki de değil.)
devamını görİrem UZUNHASANOĞLU
100 YILLIK DOSTA MEKTUP
devamını gör
Benim kuşağıma tanıdık gelir mektup yazmak, hatta belki en son benimkiler yazdı zaten, sonra da unutuldu gitti… Elektronik mektuplar var epeydir onun yerine, günün gecenin bir vakti çınlayarak geliyor üstelik telefondan, bilgisayardan…
100 yıllık bir dosta yazmak tuhafmış ama, başa gelmeyince bilinmiyor.
Belki de bundan sıkıntımız, derdimiz. Tıpkı mektup gibi, Cumhuriyet de yeni kuşak için elektroniği yapılana kadar ilgi çekmedi/ çekmeyecek…
Neler hedeflenmiş oysa 100 yıl önce bugün… Asırlarca birilerinin kulu kölesi olarak yaşamayı kader bellemiş insanlara eşit yurttaşlık verilmiş mesela, elbet kolay kabullenmemiş insanlar, her başları sıkıştığında bir kurtarıcı aramayı, beklemeyi sürdürmüşler. Oysa Cumhuriyet dediğin zaten tam da bu; insanın kendinin kurtarıcısı olması, kendi gücüne güvenmesi değil mi? Öyle olmasa, bu Cumhuriyet’in kurucusu onu gençlere emanet eder miydi hiç? Gelmez miydi aklına, yaşamını birilerinin köleliğine ses çıkartmadan sürdürenlerin sırtına binmek?
Gelmezdi ya!
Gelecek olsa niye uğraşsın, can versin bu uğurda onca insan? Gücüne yaslanır, köleliğe razı insanları korkutmaya devam ederek yaşar giderdi…
Cumhuriyet paylaşmak demek.
Tıpkı bizlere eskiden öğretildiği gibi; kederi, mutluluğu, tasayı, çareyi paylaşmak, millet olmak demek. Her farklılığıyla üstelik, birbirinden korkmamak… “Kimsesizlerin kimsesi” olacaksa Cumhuriyet herkesi kapsamalı, insanları kutuplaştırarak kendine padişah gücü isteyenlerle onların yardakçıları hariç…
Anadolu’da “Akılsız başa devlet konmaz, konsa da uzun durmaz” derler.
Umalım ki akıl galip gelsin insanın yaşamı boyunca bağnazlıkla sürdürdüğü mücadelede.
Umalım ki insanca yaşamayı kendine ödev, herkese de hak görsün bu ülkenin yurttaşları. Ayrıştırmaya çalışana direnmekten korkmasın, bu ülkenin ve bu Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu unutmasın hiç…
İlkinde çok iyi başladık ama sonunu getiremedik, umarım ikinci yüzyılında beceririz Cumhuriyet’e layık yaşayabilmeyi…
Nice yüzyıllara…Ünsal ÜNLÜ
Cumhuriyet…Bir yönetim biçiminden çok daha fazlası, bir devrim, bir miras, bir asır, bin minnet. Bunlar da uğrunda binlerce canın feda edildiği bu vatanın bir karış toprağı için her şeyini vermeye hazır bir kadının cümleleri. Gözlerim dolu, göğsüm kabarık, başım dik. Seni görmeden dahi böylesine sevebilmenin haklı bir gururu var içimde. Attığın temeller doğrultusunda attığımız her adımdan emin, yolunda ilerlerken kazandığımız her başarıda gururlu, vatanımız uğruna her zorluğa göğüs germek gerçek amacımız. Çünkü biz ömrünü, aklını, emeğini, sevgisini milletine böylesine adamış bir liderden öğrendik yurdu sevmenin ne demek olduğunu. Sen ki bir fotoğrafıyla gözlerimizi nemlendiren ulu önderimiz, sen ki bizim ilk öğretmenimiz, sen ki bizim kalbimizin en güzel köşesi. Gençliğe seslenişin yolumuza ışık tutan en değerli hazinemizdir. Seni unutturmak isteyenlere inat, sonsuza dek yaşatacağız. Biz Türk gençliği, Cumhuriyet'in yılmaz bekçileriyiz. Hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndüremeyecektir.
devamını görBuse KÖPRÜLÜ
Cumhuriyet’e Mektup
devamını gör
Bir hayalim var! Toplumun farklı kesimleri olarak neleri ortaklaşa sahipleneceğimiz konusunda bir asgari müşterekler zemini oluşturup mutabakat sağlayalım. Orta Asya’daki anaerkil köklerden başlayıp Anadolu’ya geliş ve sonrasında beylikler, Selçuklu ile Osmanlının Asurlular, Sümerler, Hititler, Frigler, Luviler, Karyalılar, Kommageneler, Likyalılar, Lidyalılar, Truvalılar, Bizanslılar ve saymadığım bir dolu halkın torunları ile karışarak dünyanın en katmanlı kültürel, etnik yapısını oluşturmuş olmaları müthiş bir zenginlik. Yelpazesi çok geniş bir melezlikten bahsediyoruz ama bunu bir avantaj olarak göremeyen iktidarlarla yönetildik 1950’lerden beri.
Başa gelen her iktidar kendi ait olduğu demografik kesiti kayırmayı amaç edindi ve hiçbir iktidar asgari müşterekler için gerekli çabayı göstermedi. Her gelen bir öncekinin inşa ettiği duvarı yıktı ve kendi duvarını inşa etmeye başladı. Yapılması gereken inşa edilmiş duvarları yıkmadan onların üstüne eklemek idi, bu sayede büyük ve sağlam bir duvarımız olacaktı. Birçok açıdan ileri gitmiş ülkelere baktığımızda solcusu, sağcısı, liberali, muhafazakârı, mutaassıbı, demokratı, yeşilcisi, aktivisti, vb. kim iktidara gelirse gelsin genel gidişatın aksamadığını görüyoruz. Bunun nedeni asgari müşterekler konusunda uzlaşılmış ve Türkçede karşılığı olmayan bir kavram olan “legacy”nin yıkılmayacak bir şekilde inşa edilmiş olması. Legacy, nesiller boyu süren ve değişmeyen uzun vadeli ortak miras anlamına geliyor; halbuki bizdeki miras kavramı tek nesil, dönem, devir süren ve kamusal olmak yerine bireysel ve kadük bir mefhumdur. Mesele iyice kişiselleştirildiği için, miras bizde ittifaka zemin sağlamaz, aksine ciddi kavgalara yol açar; çünkü paydaş olan herkes üstüne alın terini dökmediği, bir başkasının çabası ile oluşmuş birikimden en büyük payı kapmak hırsındadır.
Kültür olarak müştereklere verilen desteğin, emeğin; toplumu oluşturan her bireye bir artı olarak geri döndüğünü kavrayabilmiş değiliz. “Memleketi ben mi kurtaracağım?” zihniyeti olduğu sürece bunu idrak etmemiz zor görünüyor. Ya kim kurtaracak, dünyanın her yerinde şirketleşmeye başlayan ve vergisini aldığı vatandaşa değil kendilerine çalışan idari yapılar mı? Hiç sanmıyorum. “Askıda” diye güzel bir geleneğimiz var, kim olduğunu bilmediğin birileri için ortaya bir destek atıyorsun, ihtiyacı olan birileri de bunu anonim olarak kullanıyor. Bu ve imece geleneği sivil toplum dayanışmasının çok güçlü örnekleri. 2023 depremi sonrasında ülkedeki sivil dayanışmanın ne derece iyi işleyebildiğini, toplumun nasıl hızlıca ve tesirle bir araya gelebildiğini gördük. Bizim bir araya gelmemiz, seferber olmamız için neden ille de bir felaket gerekiyor?
Gündelik yaşamımızda da dayanışma kültürü geliştirsek, birbirimizin farklılıklarına saygı duysak, çalışkanlığı alışkanlık haline getirip işbirliğinde liyakat ve sadakati benimsesek; toplumu bir arada tutmakta en önemli değerlerden olan güven duygusunu inşa edeceğimize ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında önümüzdeki engelleri bertaraf edeceğimize inancım var. Ne de olsa buraları medeniyetin doğduğu topraklar!Murat GERMEN
Cumhuriyetin değerlerini 100. Yılda yıprandığını ve kaybolduğunu düşünüyorum laiklik demokrasi kurulan sınayi ve kalkınmaya yönelik maddi değerler kadın hakları vs vs vs bir bir elimizden kayıp gidiyor cumhuriyetin ilk yıllarındaki alım gücüne ve hayatımızı devam ettirme durumundayız maalesef fakültelerinde bitirsek bir kaç yabancı dile sahipte olsak hem kendimiz hemde ailemiz hemde ülkemiz için istediğimiz verimliliğe ve maddi güce sahip olamıyoruz bizden sonra geleceklere bize bırakılan cumhuriyet değerlerini ve verdiklerini maalesef bırakamıyoruz diye düşünüyorum yine de ben Atatürk cumhuriyeti için çalıştım ve aklımın ereceği yaşıma kadar çalışmaya devam edeceğim
devamını görMelek DÖNMEZ
Sevgili Atam: Aslında sana hislerimi değil birkaç cümleyle anlatmak için yıllarımı verirdim. Senin en sevdiğim özelliğin asla yılmaman, başkalarının laflarına aldırmayıp doğruyu yapmandı. Senin yaptıklarını duyunca öyle gururlanıyorum ki anlatmaya ömrüm yetmez. Biliyorum şu an dünyaya gözlerini kapattın ama hâlâ ATATÜRK ÇOCUKLARI`nın kalbinde yaşıyorsun. Aslında sen birkaç basit kelimeyle değil, altın harflerle yazılmalısın. Seni görmeyi, sesini duymayı öyle çok isterdim ki. Atam belki beni görüyorsun ve hatta duyuyorsun ama şunu asla unutma, sen, benim hatta benim gibi birçok çocuğun gönlünde yatıyorsun. MUSTAFA KEMALLER ÖLMEZ. Sonsuz sevgilerimle.
devamını görÖmür Eymen ÇELİK
Cumhuriyet’im, 45’li yaşlarda bir evladınım ben, İstiklal Marşı’nı hep yüksek sesle söylemiş, İzmir’deki ilk kurşunu, Çanakkale’deki şehitlerini, eksik çarıklarıyla toprağını savunan gencecik vatanseverleri düşünüp duygulanan. Emekle, canıyla özgürlüğünü kazanmış bir milletin evladıyım. Ata’mızla övünen ve bu can pazarında onunla birlikte yol alan halkını saygı ve minnetle anan. Oğlum 9 yaşına geliyor, adı Ata. Gurur duyuyorum adıyla, seni payidar kılmak için benim gibi sorumlulukları olduğunu biliyorum. Vatansever, saygılı, farklılıklara değer veren, değerlerine sahip çıkan bir birey, bir insan olması için uğraşıyorum. Başını eğme, haksızlığın ve zorbalığın karşısında ataların gibi dürüst ve cesur ol diyorum. Senin sayende oluştu fikirlerim, sayende hayatı özgür bir insan olarak tanıdım. Doğumdan sonraki ilk ağlayışımda senin özgürlüğünün gücü vardı, bugün kendimi ifade ederken de gücüm yine senden kaynaklı. Özgür olmak, değerlerine sahip çıkabilmek seninle mümkün. İyi ki varsın.
devamını görAli İlker YÜKSEL
