ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • Cumhuriyetin 100. Yılında. Ben de 3. sınıf öğrencisi olarak kutlama yapacağımız için çok mutluyum. Atatürk'ün, Cumhuriyet'i kurup bizlere emanet ettiği bu ülkede yaşamaktan gurur ve mutluluk duyuyorum. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

    devamını gör
    Mehmet Hamza ANLAR
  • Uğraştı, durmadan cephe cephe dolaştı, Biriyle değil cümlesiyle birden savaştı, Ardında duran büyük Türk milletine, En büyük ebedi eserini bıraktı. Esir olamaz dedi, ruhunda yok milletin, Savaşmazsak eğer sonu gelmez esaretin, Ya istiklal ya ölüm dedi, şiarı oldu herkesin, Erişti hayalini kurduğu o yüce devletin. Yüzyıl önce ne haldeydi bu millet, Atam çıktı meydana bitti sonunda zillet, Amacımız kurmaktı bağımsız bir devlet, Kuruldu sonunda büyük eser Cumhuriyet.

    devamını gör
    Ahmet ÖZÇELİK
  • Cumhuriyet'in 100. yılını görebilmenin hazzı bir yana, aslolan her bireyin yaşadığı süreç içinde ne denli kuruluş ilke ve inkılaplarına sahip çıktığı, onları o metodolojik sistem dahilinde gelişen uygarlığa paralel, güncelleyerek toplumsal dokunun varlığına katkı sağlamasının gerekliliğine duyulan bilincin sorumluluğunu ne denli üstlendiğidir. Bireysel gelişmeler, toplumsal gelişmelere katkı sağlamada aktif bir rol oynamazsa "Gençliğe Hitabe" yeterince anlaşılamamış demektir. O halde ikinci yüzyıldaki resmi hedefimiz kesinlikle "Yeniden aydınlanma" olmalıdır. Sevgi ve saygılarımla

    devamını gör
    Tamer KUŞÇULUOĞLU
  • Sevgili Cumhuriyet, Bugün yüz yaşında bizi bağrına bastığın, bize hürriyeti, insan olmanın gururunu, demokrasiyi tattırdığın için çok şanslıyız. Bazı şeyler hava gibi, su gibi vazgeçilmezdir. Varlığının kıymeti bilinmiyormuş gibi gözükse de herkes içten içe yine de bilir. Cumhuriyet de hepimiz için hava gibi, su gibi elzemdir. Vatanımızda özgürce ve gururla yaşamamızın senedidir. Pazarlığı olmadı, olmaz.

    devamını gör
    Kemal KÜÇÜKGEDİK
  • Yüz yıl önce filizlenen fidan artık 100 yaşında. Yeni yüz yıl uyanan, daha aydın, daha bilinçli bir milletin kanatlarında yükselecektir. Ve Atam! Sen gerçekten ölmedin. İlimsin, bilimsin, barışsın, hayatsın... Senin yolunda bir Cumhuriyet her daim ayakta kalacaktır.

    devamını gör
    Fatma GÜRCÜ
  • İkinci Yüzyıla Mektuplar, Çocukluğum Bursa’da geçti. Sokaklarından geçen otomobilleri sayıp iddiaya girebildiğimiz, onlar geçmediği zaman da bütün caddede ip atlayıp, yakar top oynanabilen bir şehirdi Bursa. Şimdi galiba hiçbir sokağında trafik durmuyor ya da ip atlanamıyor. 1980 darbesi sonrası büyüyorduk. Bir şeylerin biraz iyileştiği hissi vardı ama bir de garip bir huzursuzluk. Sanki hayatımızda bollaşan, parlaklaşan her şeyin bir yerlerde acıyla ödenen bedelleri, yıkılan savrulan hayatlar... Fısıldaşan komşular, kaygılı anneler babalar. Büyüdük yine de ama. 30 yıllık gazetecilik, televizyon sunuculuğu ve muhabirlik kariyerim, sonra yaptığım işler, okuduğum okullar bana gösterdi ki, bu topraklar kendi evlatlarını çabuk harcıyor. Toprağın da günahı yok. Bizler harcıyoruz birbirimizi. Ülkenin en parlak kuşakları en az dört kere, orakla biçilir gibi biçilmişler, bir sağa savrulmuşlar, bir sola savrulmuşlar. Eğitimli, zeki, yaratıcı insanları siyasi kavgalar içinde darmadağın olmuş, yurtlarından ayrılmak, ekmeklerini başka şekilde kazanmak zorunda kalmışlar. Ben de işimi kaybedenlerdenim ama en azından hâlâ toprağımda olduğum için mutluyum. Bu Cumhuriyet’in bana verdiği cesaret ve aldığım eğitimle ekmeğimi kazanabileceğimi biliyorum. İşte tam da bu nedenle Atatürk’ü sevmek ve anlamak için 40’larınızı beklemeyin. Onun çocuk haliyle, bir başına, bir anne ve kız kardeşle, arkada bıraktığı birkaç ölmüş kardeş ve bir baba hatırası ile nasıl bir düş kurduğunu hissedin. O kurduysa bu düşü, bizi durduran nedir? Şam’dan Libya’ya, Çanakkale’den Sakarya’ya uzanan ve hep savaş gördüğü o hayatın içinde bile bir güzellik, zarafet, kültür, sanat, incelik aradıysa, o derin bozkırda büyük ve sağlıklı bir Cumhuriyet hayali kurduysa, bizi durduran nedir? Bugün için verdiğiniz kavgada bir durun ve sorun: Mustafa Kemal’in kurduğu düşü durduran nedir? Korkularımızla yüzleşelim ve ikinci yüzyılı çok daha cesur ve huzurlu kuralım. Bir şeyi de unutmayalım: Harika tüccar bir millet değiliz, olağanüstü sanatkâr ya da bilim insanı sayılmayız. Ama iki şeyi çok iyi yaparız. • Toprağımızı ekmek • Toprağımızı savunmak Bu iki iş üzerine dünyalar inşa edilir. Ekmek, şifalandırmak, doğayla canlanmak ve onu zarardan, kıyımdan, sadece savaş ve istila değil, yangından yıkımdan inşaattan korumak da savunmaktır. Huzurumuzu bulduğumuz o yaylalarda, denize baktığımız o kıyılarda; sessiz ama dopdolu o bozkırlarda, vadiler içinden akan o nehirlerdeyiz hepimiz. Düşümüz orada ve hâlâ çok canlı. Biz yorulduk ama Anadolu hâlâ çok genç ve çok canlı. Devletler için 100 yıl nedir ki? Tabiat için nedir ki? Biz ve genç Türkiye Cumhuriyeti daha yeni başlıyoruz. Şimdi daha çok çalışmaya devam edelim, o zaman.

    devamını gör
    Ahu ÖZYURT
  • Ben Cumhuriyet çocuğuyum. Babaannem o devrin öğretmeniydi. Dolayısıyla hep Atatürk’ün ve dava arkadaşlarının nasıl fedakârlıklar yaptıklarını dinleyerek büyüdüm. Bizlere özgürce yaşama hakkı veren, büyük devrimlerle Türk’ün gücünü gösteren Ata'ma minnet ve saygı duygum var benim. Bugün yaşadığımız coğrafyada bir mesleğimiz, bir ismimiz varsa, zamanında Atatürk ve arkadaşlarının, o dönemdeki cefakâr Türk halkının kanları sayesindedir. Binlerce şehidin aç susuz kazandığı savaşlar sayesindedir. Şükürler olsun ki bundan 100 yıl önce kurulan Cumhuriyet’imizin kıymetini biliyor ve çocuklarıma bunu anlatabiliyorum. Sesim ve nefesim yettiğince de, daima Cumhuriyet’imizden Ata’mızdan bahsetmeye devam edeceğim. Ne mutlu ki Ata'mın evladıyım. Ne mutlu ki adını her duyduğumda, her milli bayramda hâlâ gözlerim doluyor. Rağmen Cumhuriyet’imizi yaşatacağız. Sözümüzdür. Başka Atatürk yok! Başka 100 yıl yok! Başka Cumhuriyet yok! Rahat uyu Ata’m. 

    devamını gör
    Olgu ILGIN
  • “İSTİBDATTAN KURTULMALAR” CUMHURİYETİ

    Annem 99 yaşında vefat etti. Yürümekte güçlük çektiği son bir iki yıl dışında, her yıl Cumhuriyet Bayramlarında Bağdat Caddesi'ndeki fener alaylarına katılır, büyük bir heyecanla elindeki bayrağı sallayarak 10. Yıl Marşı’nı söylerdi. Annemin bu heyecanı haksız değildi. Cumhuriyet'in kuruluşuna tanıklık eden bir kuşaktan olmanın verdiği coşku yanında, Cumhuriyet sayesinde yüksek öğrenim yapmış, meslek sahibi olmuş, kendi yaşamıyla ilgili kararlarını veren, oy hakkı bulunan, sivil toplum kuruluşlarında etkinlikler yapan bağımsız bir birey olarak yaşamıştı.

    Cumhuriyet bir bağımsızlık savaşının, büyük bir zaferin ürünü. O nedenle de çok heyecanlandırıcı. Böyle olduğu için, bu zaferin başkomutanı Atatürk aynı zamanda Cumhuriyet'in de kurucusu olmuş, köklü devrimler yapabilmiş, bunları topluma benimsetebilmişti.

    Ancak, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından sonra demokratik Cumhuriyet düşüncesi gelişemedi. Cumhuriyet kapsayıcı, çoğulcu, katılımcı, eşit yurttaşlığa dayanan, insan haklarına saygılı, hukuk devletinin geçerli olduğu bir demokrasiye dönüşemedi. Tersine, farklı kimliklere yer açmayan, tek tip insan yaratmaya yönelen, muhalefeti meşru görmeyen, bir rejim oldu.

    1950 seçimlerinde dokuz yaşındaydım. Demokrat Parti'nin iktidara gelişinin evde nasıl bir sevinç uyandırdığını anımsarım. Tek parti istibdadından kurtulmuştuk.

    1950’lerin sonunda işler tersine döndü. Demokrat Parti’nin baskıcı politikaları bıkkınlık getirmişti. Tahkikat Komisyonu, Vatan Cephesi, cezaevlerine atılan gazeteciler. 1960 yılında lise son sınıftaydım. “Menderes istifa” sloganlarıyla sokaklarda yürüyen gençler arasındaydım. 1960 darbesi bizim evde sevinçle karşılandı. Demokrat Parti istibdadından kurtulmuştuk.

    Derken 12 Mart muhtırası, arkasından 12 Eylül darbesi. Baskılar, işkenceler, idamlar. 1983 seçimlerini askerlerin destekledikleri parti değil, Özal’ın partisi kazanınca sevinmiştik.

    12 Eylül rejiminin istibdadından kurtulmuştuk.

    Bir aydan az bir zaman sonra seçimler var. AKP’nin tek adam rejiminin istibdadından kurtulup kurtulamayacağımızı seçim sonuçları gösterecek. Bir kere daha özgürlüğe kavuştuğumuz için sevinecek miyiz?

    Bu deneyimlerden çıkarılacak iki sonuç var: Birincisi, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin bir özgürlük mücadelesi tarihi olduğu ve bu mücadelelere karşın demokratik bir Cumhuriyeti kurmakta yetersiz kaldığımız. İkincisi ise, istibdattan kurtulmanın demokrasiyi inşa etmek için yeterli olmadığı, demokrasinin kurulması için ayrı bir süreç gerektiği.

    Önümüzdeki seçimlerde iktidar değiştiği takdirde, “istibdattan kurtulma” kısırdöngüsünü kırmak için önümüzde Cumhuriyet tarihinin en önemli fırsatı var.

    Demokrasinin bütün kurumlarının çöktüğü bir ülkede, demokrasiyi sıfırdan inşa etmek gerekecek. Bunun için “Nasıl bir demokrasi” tartışması yapılmalı. Demokrasiyi bu kez sağlam temeller üzerinde yeniden inşa edebilirsek istibdattan kurtulma bayramları yaşamaktan kurtulabiliriz.

    devamını gör
    Rıza TÜRMEN
  • Sevgili Atam, Bu sayfaya masaj yazma şerefine nail olduğum için çok şanslıyım. 100 yıl sonra okunması ayrıca şeref verici. Biz 100 yıl sonra hayatta olmayacağız. Ama Cumhuriyetimiz sonsuza dek devam edecek. Cumhuriyetimizin 100. yılında senin bıraktığın emanete sonsuza dek sahip çıkacağız. Ülkemizi içten ve dıştan hiçbir düşmana esir etmeyeceğiz. Bilim, fikir, sanat, teknolojinin en son sistemleriyle akıllı nesillere emanet edeceğiz.

    devamını gör
    Ayşe Yalçın DİNÇER