
ULUS, CUMHURİYET'İNE
SESLENİYOR
Ben bu cumhuriyette cumhuriyet çocuğu olarak umutla güvenle sevgiyle büyüdüm okudum yetiştim. Şimdi 2 kızımı 1 oğlumu yine bu cumhuriyette cumhuriyet çocuğu olarak, tarihini geçmişini bilen akıl bilim ışığında geleceğine yön veren cumhuriyet çocuğu olarak umutla sevgiyle saygıyla yetiştireceğim. 100 yılımızı kutlamaktan onur ve gurur duyuyorum. Başka cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm emeği geçenleri bu günleri huzurla güvenle yaşamamızı sağlayanları sevgi saygı ve minnetle anıyorum iyi ki varsınız. Beni annem babam cumhuriyet çocuğu olarak akılla umutla sevgiyle güvenle yetiştirdi. okuttu büyüttü öğrenmemi sağladı şimdi ben evlatlarımı aynı yolda akılla umutla sevgiyle güvenle yetiştiriyorum ve biliyorum ki onların yetiştirdiği evlatlarda akılla umutla sevgiyle güvenle cumhuriyet çocuğu olarak büyüyüp yetişecek ve yine biliyorum ki ben, biz, siz asla yok olmayacak tükenmeyeceğiz. İyi ki varsın Cumhuriyet iyi ki varsınız Cumhuriyet çocukları
devamını görFatma Kader DOĞAN1987’nin Ağustos’unda doğdum ama bana sorsalardı eğer, ne zaman doğmak isterdin diye, Cumhuriyet’in ilanında orada olabilecek ya da gazetede okuyabilecek yaşta olacağım bir doğum tarihine sahip olmak istediğimi belirtirdim… Neden mi? Evet şimdi de seni korumak, seni anlamak istemeyene anlatmaya çalışmak, senin değerlerini hayatımın ana felsefesi yapmak en büyük idealim. Ancak görüyoruz ki toplumumuzda hâlâ seni iyi anlayamamış, birilerinin yalan yanlış yönlendirmeleriyle, kötü geçmişe manasız özlem duyan bir kitle var… İşte ben de senin ilk yıllarında bir şeyler yapabilecek yaşta olsaydım, senin daha iyi anlaşılman, geçmişe neden çizgi çekilmesi ve sana bir çocuk gibi bakılması gerektiğini anlatmak için elimden gelen her şeyi yapardım. Güneşinin parlamasına katkıda bulunurdum. Çünkü ben küçüklüğümde doğum günümde alınan basketbol topunu, deprem anı gece yarısı uyanınca, koştura koştura masanın altına koyup öyle evden çıkmış birisiyken, senin gibi eşsiz bir hediye için neler yapmazdım.
devamını görGökhan Hilmi ÜNER29 Ekim 1923-29 Ekim 2023;Cumhuriyet'in ilanının 100.Yılı! Ah Ata’m içimdeki coşkuyu, mutluluğu kelimelere sığdırabilir miyim bilmiyorum. Cumhuriyet özgürlüğüm, Cumhuriyet laikliğim, Cumhuriyet yaşamım, Cumhuriyet huzurum, Cumhuriyet bayramım…Her geçen yıl sana olan özlemimiz ne kadar artıyorsa, bağlılığımız, saygımız, sahiplenmemiz de o kadar artıyor. Öğretmen bir anne babanın çocuğu olarak gösterdiğin ilkelerle büyüdüm, yaşıyorum ve değerlerine her daim sahip çıkarak kızımı da o şekilde yetiştiriyorum. Cumhuriyetimizi daima, her gün, her an yaşıyoruz. Bizim en büyük şansımız senin gibi bir lidere sahip olmak Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Sen rahat uyu Ata’m. Biz hep koruyacağız, gelecek yüzyıllar yine yine yine olacak. İyi ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti!
devamını görSelin AKTAŞCUMHURİYET’E MEKTUBUMUZ VAR
devamını gör
Ben, 29 Ekim 1943’te doğmuşum. Cumhuriyet’in 100. yılı, benim de hayatımın 80. yılı oluyor. Ben bu tarihte hep iki mutluluğu bir arada yaşarım. Küçüktüm. Fatih’teki parkta havai fişek gösterileri vardı. Annem, ablam ve ben tramvayla parka gittik. Benim için, doğum günüm nedeniyle bu kadar masrafa girmelerine şaşırdım. Yıllarca 29 Ekim kutlamalarını, benim doğum günüm kutlamaları sandım. Ta ki küçük arkadaşım Selahattin bana: “Oğlum seninle alakası yok, Cumhuriyet Bayramı için bunlar” diyene kadar.
Çok şeyi başardı Cumhuriyet. Ümmetten millete geçişin temelleri atıldı. Mustafa Kemal ve arkadaşları çok çalıştılar. Lozan’la da ülkemin konumu resmiyete bağlandı. Artık bir Türkiye Cumhuriyet’i vardı dünyada. Bir liranın doksan sent olduğu bir ülke. Lozan derken İsmet İnönü’yü ve arkadaşlarını anmadan geçemem. Onlar Cumhuriyet’in kurucu kadrolarıdır. Cepheden Cumhuriyet’e yürüyen yolda büyük emek verdiler. Hepsine gönül borcumuz var. Ta Çanakkale’den başlayarak Ankara’ya uzanan yolda ve de çok kısa sürede büyük yol kat etti Cumhuriyet. Harf devrimi, kıyafet devrimi, sanayi devrimi (ki Atatürk tarıma dayalı sanayi düşüncesinde büyük işler yaptı) devrin sıkıntılı koşulları altında başarılması çok güç olan işlerdi. İkinci Dünya Savaşı’na ülkeyi sokmayan devrin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, salt “Lozan Kahramanı” olarak değil, Atatürk’ün en yakınındaki ikinci adam olarak da büyük işler yapmıştır. Ülkemizde demokrasinin kuruluşunu başlatmış, bu uğurda kendi siyasi hayatını riske atmıştır. Onun, “Evet, ben kaybettim ama demokrasi kazandı” sözü önemlidir.
100. yılında bu güzel bayramı bize armağan eden Atatürk ve onun arkadaşlarına şükran borcumuz var.Müjdat GEZENSevgili Cumhuriyet 100 Yılını ayrı bir coşku ve sevinçle ülkece kutluyoruz. Okulda sınıflar süslenir evde bayrak asılır. Atatürk'ün emanet ettiği Cumhuriyet'e Türk Milleti olarak hepimiz çok iyi bakıyoruz.
devamını görAzra BATKİNSevgili Cumhuriyet, 100. Yılda sen bize umut oldun, ışık oldun. Hep ol, var ol!
devamını görGözde Durmaz UluakayCanım ülkem ve milletime nice mutlu, barış dolu, bütünlük içinde 29 Ekimler…
devamını görAlper KOÇCUMHURİYET’E, Gelecek yüzyılın cumhuriyet çocuklarına; Cumhuriyet’in 100. yıl dönümündeyiz. Zor şartlarda ve imkânsızlıklar içinde, ellerimizle yarattığımız Cumhuriyet, özellikle son 20 yılda çok büyük saldırılara uğradı. Ne yazık ki Cumhuriyet’le birlikte elde ettiğimiz tüm kazanımlarımız tehdit altında. En temel hakkımız olan yaşam hakkımız dahi yok ediliyor; liyakatsiz yönetimler bizi hiçe sayıyor. Siz çocukların eğitim hakkı gasp ediliyor. Gençlerimiz, çocuklarımız eşit koşullarda eğitim göremiyor. Sağlık hakkımız artık ticarethane gibi işleyen kurumların ellerinde. Bozuk sistemin içinde hem hastalar hem de fedakâr doktorlarımız, hemşirelerimiz ayrı ayrı zarar görüyor. Özel hastanelere imkânı yetmeyenler sürünüyor, hayatını kaybediyor. Düşüncelerimizi açıkça söylediğimizde, toplanıp ifade ettiğimizde bize düşman gibi davranıyorlar. Oysa Cumhuriyet değil miydi bize düşüncelerimizi ortaya koyabilmek için toplanıp yürüyüş yapma özgürlüğü veren? Şimdi adalet dahi arayamıyoruz. Esaret altındaki mahkemelerde suçluları değil, hak arayanları cezalandırıyorlar artık. Ve tüm bunlar olurken basın da bağımsızlığını yitirdi. Gerçekleri anlatmaktan korkmayan basın kurumları ise tüm zor şartlara rağmen halkın doğru bilgi ve haber alma hakkından mahrum kalmaması için adeta savaşıyor. Çok üzgünüm bunları sizlere anlattığım için. Çok üzgünüm değerlerimize böyle saldırıldığı, geldiğimiz bu halden bahsettiğim için. Özür dilerim kendi adıma, kontrolü bu kadar kaybedip meydanı gericilere, sömürenlere bıraktığımız için. Size bir Cumhuriyet kadını olarak söz veriyorum. Artık silkelenme vakti. Artık ayağa kalkma vakti. Artık bu Cumhuriyet’i emek ve dayanışmayla taçlandırma vakti. Cumhuriyet kadını olmaktan her zaman gurur duydum. Tüm bu gerici, insanı ve emeği hiçe sayan tutumlara rağmen hâlâ özgürüm. Bu nedenledir ki kendimi bildim bileli, sımsıkı sarılırım Cumhuriyet’in aydınlanmacı, ilerici değerlerine. Şimdi tırnaklarımızla kazıyarak elde ettiğimiz seçme ve seçilme hakkımız sayesinde kazanımlarımızı güçlendirmek adına hem seçmeye hem seçilmeye gönüllüyüm. Bu uğurda elini taşın altına koymuş kadınlardan biriyim. Sizin aydınlık yarınlarınız için yeniden kazanacağız laikliği… Eğitimin ve bilimin öncülüğünde eşit şartlarda eğitim almanızı sağlayıp, taşıyacağız ülkemizi olması gereken yere. Kadınlar güçlerini daha çok koyacaklar ortaya. Ve biz sokaklarda, meydanlarda daha özgür, daha kardeşçe, daha bağımsız olacağız. Nasıl ki en zor şartlar altında doğduysa bu Cumhuriyet, şimdi de 100. yılından itibaren daha da güçlendirip bilimle, eğitimle, akılla yürüyeceğiz gelecek yüzyıllara. Değerlerimize sımsıkı sarıldık, dayanışmamız ve emeğimizle daha güzel yarınlar kuracağız. Cumhuriyet’in 100. yaşı en çok sizin için kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet.
devamını görMısra ÖZAilemizdeki Cumhuriyet kuşağının son temsilcisi babaannem Sevim Ertuna’nın gözünün dolduğunu bir kez gördüm hayatımda: 10 Kasım 1938’de, Atatürk’ün öldüğü haberini alan 11 yaşındaki öğrenci halini yıllar sonra bana anlatırken… Doğduğum aile bir Cumhuriyet inşasıydı ve buna minnettardı. Subaylar, devlet memurları ve öğretmenler; İstanbul’daki hayatlarını farklı zamanlarda Cumhuriyet’in merkezine, Ankara’ya taşımış orta sınıf mensupları… Üniversite yıllarında aileye karşı mesafe, resmi ideolojiye karşı şüphecilikle harmanlandı. Bir başkaldırı olmasa bile, sert bir sorgulamanın hayata giren yeni dostlar ve kitaplar üzerinden tedavülde olduğu dönemdi. Üstelik 90’ların sonu 2000’lerin başına denk gelen bu dönem, popüler entelektüel alanın post-modernizm akımlarından beslenip memlekette ters giden her şeyden Cumhuriyet ve kurucu kadroyu suçlayan isimlerin medyada ve kültür sanat hayatında tekelleştiği zaman dilimiydi. Kısa sürede bu rüzgarın bir karşı iktidar mücadelesinin boğucu fırtınası olduğu ortaya çıktı. En azından bizlerin nezdinde. Seçtiğim meslek olan gazetecilikte tercihim dış haberlerdi. Afganistan’a, Pakistan’a çatışmaların bir türlü sonlanamadığı Irak’a gittim. Arap halkları kendilerini on yıllardır demir yumrukla yöneten liderlerini devirmek için sokaklara döküldüğünde Tunus ve Mısır’daydım. Protestoların küresel ve bölgesel güçler tarafından rejim değişikliği için birer kaldıraç olarak kullanıldığı dönemde vekalet savaşının kavurduğu Libya ve Suriye’ye defalarca yolculuk yaptım. Gazze, Batı Şeria ve İsrail’de güvenlik, insan hakları ve demokrasi arasındaki kırılgan bağı, özgürlüğün bedelini sorguladım ve dini öğretilerin toprak ele geçirme ve insan hayatına kast etmede nasıl araçsallaştırıldığına tanık oldum. Cumhuriyet’in ve laikliğin ne anlama geldiğini esas olarak onların yokluğunda, on yılı aşkın süren bu savaş muhabirliği döneminde anladım. Her ne kadar aşındırılmış ve örselenmiş olsa da her ne kadar evlatları arasında ayrımcı uygulamalara yol açan bir şekilde kurumsallaştırılsa da büyük bir bereketin olduğu kadar büyük belaların da coğrafyası olan bu bölgede bir yaşam alanı açtığına tanık oldum. Temel aydınlanma değerlerinden beslenen bu inşa projesinin kısa sürede tedavüle sokulan karşı devrimci müdahalelerle özünden ve ideallerinden uzaklaştırılmasına karşı panzehrin, bir sonraki yüzyıla havale edilen kof bir revizyonizm değil, eşitlikçi bir restorasyon olduğunu kabul ettim. 1938 10 Kasım’ında “şimdi bize ne olacak?” diyerek gözyaşı döken o genç kız belki bir zamanlar oldukça naif gelirdi. Onu ancak yıllar sonra anlayabildim.
devamını görCan ERTUNA
