ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • Dokuz çocuklu bir ailenin en son çocuğu olarak 1954 yılında Ordu ilinin, Mesudiye kazasının, Aşağı Gökçe (eski adı Aşağı Faldaca) köyünde doğdum. Babam Şevket Ekşioğlu tarihe, okumaya meraklıydı, şiir, destan yazardı. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet değerlerine bağlıydı ve tarihi severdi. Annem Hatice Ekşioğlu fındık ağası (Karadeniz’de geniş fındık arazisi sahiplerine ağa derler) kızıydı ve okuma yazmayı bilmezdi (babası annem bir yaşındayken ölünce ağabeyleri kızlar okumaz diye onu okula göndermedikleri için hep “Beni okula göndermediler” diye üzülüp hayıflanırdı). Babam, annem namaz kılardı, Kuran okurlardı. Ailece oruç tutardık, ama babam ayrıca içki içmeyi de severdi, evimizde misafir sofralarında ut çalınır şarkılar, türküler söylenir, şiirler okunurdu, o yıllardan aklımda kalan şiirler vardır, arada okuduğum da olur. Babamın ve annemin bize öğütledikleri şey; namuslu, ahlaklı olun, haram yemeyin nasihatiydi, o yıllarda insanlar çok zengin diye değil namuslu oldukları için toplumda değer bulur, saygı görürlerdi. Evimizde kütüphane bölümü yoktu ama her gün dönüşümlü olarak veya bazen ikisi, üçü bir arada Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet gazeteleri girerdi, Cumhuriyet gazetesinde İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Melih Cevdet Anday, Nadir Nadi, Mustafa Ekmekçi gibi köşe yazarlarını okumayı alışkanlık edinmiştim, Ali Ulvi Ersoy’un karikatürlerini merakla incelerdim (yazısız ve felsefi karikatürler beni çok etkilemiştir), Milliyet gazetesinden Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz çizgi romanını (hayal gücümü geliştirmiştir) heyecanla takip ederdim, yine o yıllarda biriktirdiğim ve sanat adına çok şey öğrendiğim, Milliyet gazetesinin 15 günde bir verdiği Milliyet Sanat dergisini biriktirdiğim ekleri ciltli olarak kütüphanemde durmaktadır. Ailem ders çalışıp çalışmadığımı denetlemezdi, o yıllarda resim yapmaya olan ilgim yüzünden ortaokul 2. sınıfta kalınca, “Ders çalışmadın, sürekli resim yaptın ve sınıfta kaldın” diyerek resim yapmamı yasaklamışlardı. Gizli gizli resim yaparken yakalanmış ve azar işitmiştim. Zar zor ortaokul ve liseyi bitirip yetenek sınavında güzel sanatları kazanamayınca üniversite puanımla İstanbul’da inşaat fakültesinde iki yıl okudum, tekrar güzel sanatlar sınavına girdim ve Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nun Grafik Sanatlar Bölümü’nü kazandım ve inşaat fakültesinden ayrıldım, okul değiştirmeme ailem hiç karışmadı ve ekonomik destek vermeye devam etti. Eğer bugün uluslararası bir grafik sanatçısıysam bunu ATATÜRK’ün bizlere armağan etmiş olduğu aydınlanmacı, eşitlikçi, özgürlüklere ve insan haklarına saygılı, laik Türkiye Cumhuriyeti’nde doğup büyüdüğüm içindir. Bugünkü koşullarda aynı ailenin çocuğu olarak doğsaydım ne olurdu diye kendi kendime sorduğumda şu cevabı veriyorum: Gittiğim okul, aldığım eğitim, izlediğim medya ile tamamen farklı bir kültür içinde şekillenirdim, tek amacım kendimi geçindirebilmeye odaklı bir iş sahibi olup yaşamımı sürdürmeye çalışmak olurdu. Cumhuriyet’in bana sağladığı olanaklar ve kurdurduğu hayaller için çok teşekkür ederim.

    devamını gör
    Gürbüz Doğan EKŞİOĞLU
  • Sevgili Cumhuriyet, 100 yaşındasın. Yüz yaşındayız. Bir kadın olarak sürdürdüğüm hayatı, özgürlüğümü sana borçluyum. Sana yeterince sahip çıkabildik mi? Hiç sanmıyorum. İnsan uğruna savaştığı, mücadelesini verdiği şeylerin kıymetini daha iyi bilir derler. Biz sana miras gibi davrandık, emanet gibi değil. Oysa sen büyütülecek, geliştirilip daha da ileriye taşınacak bir emanetsin. Ne mutlu ki ben bunun bilincinde olan aydın bir ailede doğdum ve öyle bir çevrede yetiştim. Başını karanlığa gömüp gerici çığlıklar atan, bu uğurda her türlü zalimliği esirgemeyen insanlarla yolum kesişmedi. Ancak senin varlığından rahatsız olanlara karşı seni koruyup kollamak bizim en büyük gayemizdir. Ben çocuklarımın ve onlardan sonra gelecek nesillerin de bu emanete sahip çıkacağına yürekten inanıyorum. “Efendiler yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz” diyen o sesi yaşadığımız her gün coşkuyla hatırlayarak ve her gün seni ilk günün heyecan ve hevesiyle yaşayarak.

    devamını gör
    Neslihan ÖNDEROĞLU
  • Ben 44 yaşında, Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı bir kadınım. Cumhuriyetimizin 100. Yılını iki evladımla görebildiğim ve yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bir kadın olarak özgürlük ve bağımsızlığın ne kadar kıymetli olduğunun farkındayım ve tüm çocuklarımızın da bunun kıymetini bilerek Atamızın izinde yol almaları için ne gerekiyorsa yapmalarını sağlayacağım. Cumhuriyet bir varoluş sebebi, nice güzel yıllarımız olsun. İstiklal Marşımız her çaldığında döktüğüm gurur gözyaşlarım, her Atatürk fotoğrafı gördüğümde iyi ki bu ülkede yaşıyorum hissiyatım sonsuza dek sürsün. Çok kıymetli Türkiyemde Cumhuriyetimiz bizim en büyük şansımız. Bu topraklarda yaşayan herkes hissetmeli ve hissettirmeli bu gururu. Ne mutlu 100. Yılı yaşayan bizlere, ne mutlu Türk’üm diyene…

    devamını gör
    Özge Tokman Yıldırım
  • Cumhuriyet'in 100. Yılını kutlamanın sevincini ve gururunu bugün bir Türk Kadını olarak en derin hislerle yaşamaktayım. Sevgili Atam, değerli silah arkadaşları ve aziz şehitlerimiz bizlere miras bırakmış olduğunuz Cumhuriyetimizin yılmaz bekçileriyiz. Açtığın yolda ışığın ile aydınlık yarınlara durmadan yürüyeceğime ant içerim.

    devamını gör
    Büşra DÖNÜK
  • Bıraktığın kutsal mirasın CUMHURİYET’e evlatların ilelebet sahip çıkacaklardır ATAM… Rahat uyu, vatanımızın yılmaz bekçileri gençler senin açtığın yolda, gösterdiğin ülküde yürüyorlar ve yürüyeceklerdir…

    devamını gör
    Tuna YÜKSEL
  • SEVGİLİ CUMHURİYET, Her şeyden önce resmiyetten uzak, “sevgi”yi içeren bir hitapla mektubuma başlamış olmamın yadırganmayacağını umuyorum. Eskiden olsa, mesela üniversiteli bir genç kadın olarak ben, yadırgardım bunu mutlaka. Ne de olsa Cumhuriyet 23 Nisanlarda okunan şiirler, 19 Mayıslarda söylenen marşlar, 1 Kasımlarda bir dakikalığına duruveren hayatlar, 29 Ekimlerde asılan bayraklardı. Çocukken aşkla kapıldığım, ergenlikten itibaren kaçındığım, bugünse devlete bağlılığın yüzyıl öncesine ait biçimsel dışavurumu olarak yorumladığım seremoniler. Oysa biçimsel olanın çok ötesinde, Fransızların ilk kez “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” olarak tarif ettiği vatandaşlık ilişkisiydi Cumhuriyet. Bugün ailemin kadınlarından başlayıp dedeme doğru giden kişisel hayatlarımızın tertibi, hayatın belki de ta kendisi…. Sevgili Cumhuriyet, sen ilan edildiğinde dedem on altı yaşındaymış. Bayramlarda ve okul tatillerinde Ankara’dan yola çıkıp sekiz saatlik otobüs yolculuğunun ardından elini öptüğümüz Ali Dedem. Okuma yazmayı askerde öğrenen dedem, içine doğduğu hayatla yetinmemiş, köyünden çıkıp nüfusuna kayıtlı olduğu ilçede esnaflık yapmaya başlamış bir adamdı. Çocukluğumun ilk sekiz yılını (kesik kesik de olsa) yanında geçirdiğim bu dedeyi ben bayramlarda avucumuza konan harçlıklarla, kesekâğıtlarındaki leblebi ve lokumlarla hatırlasam da onun belleğimdeki en canlı hali üniversiteyi kazandığıma sevindiğini gizlediği andır. Kız çocuklarının on beş yaşına gelmeden evlendirildiği ilçede, kızını, yani teyzemi önce liseyi bitirmesi, ardından da tıp okuması için büyük şehre gönderen ve sonrasında onun doktorluğuyla övünen dedem, çevresinde çocuklarını ilk okutan adam olarak bilinir. Üniversiteyi kazandığımı ziyaretine gittiğimiz o yaz öğrendiğinde, sevincini ve yaşaran gözlerini fötr şapkasının altına gizlemişti. Bugün biliyorum ki onun bu sevinci Cumhuriyet’le idare edilen bir ülkenin kazanımıydı. Çünkü çocuklarının başka ufuklara açılmasına engel olmaması, onlara destek olması kişiliğinden kaynaklansa da, bu kişiliği destekleyen, ona yön ve imkân veren yine kanunlardı. Kadını erkeğe, insanı insana eşit kılan, ülke vatandaşına seçme ve seçilme özgürlüğünü tanıyan Cumhuriyet kanunları. İşlettiği bakkal dükkânında şehirden getirdiği malları satarak çocuklarını okutan, bir kızının doktor, iki kızının memur, oğlunun öğretmen olmasıyla övünen dedem, kız torununun üniversiteyi kazandığını öğrendiği yıl hayata gözlerini yumdu. Onun sevincini altına gizlemeye çalıştığı o fötr şapka bana kaldı. İlginç olan şu ki: Dedemin Cumhuriyet kanunlarıyla birlikte alışkanlık haline getirdiği bir şeydi şapka takmak ve ben bir üniversiteli olarak Cumhuriyet’i korumaya yönelik resmi kutlamalara, biçimsel söylevlere karşı dudak bükerken, aynı anda Ankara’da, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin koridorlarında dedemin bu şapkasıyla dolaşıyordum. Yaşasın Cumhuriyet! Dedemin şapkası hâlâ bende.

    devamını gör
    Menekşe TOPRAK
  • Türk yurduna Cumhuriyeti armağan ettiğin için ne kadar minnetle anıyoruz seni Ulu Önder'im, yoktan var ettiğin en büyük değer canım ülkem, kolay kazanılmayan eşsiz bir hazine, tüm cephelerde verilen milli mücadele ve kan ile geldik, atalarımızın sayesinde Cumhuriyet'e. İyi ki senin gibi üstün zekâlı, tarif edilmez muhteşem bir lidere sahip olmuşuz Atam. Ruhun ve Cumhuriyet'in emanet ettiğin nesillerde sonsuza denk yaşayacak. 100. Yılımızı gururla, coşkuyla, mutlulukla kutluyoruz. İlelebet Cumhuriyet.

    devamını gör
    Selen ŞEKERCİ
  • İkinci yüzyılda tüm halkımızla Cumhuriyete sahip çıkıp, ülkemizi layık olduğu ileri düzeye çıkarmak için Türk halkının canla başka çalışıp uluslararası düzeyde yerini alması ve uzay çağına, bilime önem vererek ayak uydurması dileğimdir.

    devamını gör
    Mehmet ÖZDEN
  • Varlığı ve yaptıkları ile ezelde ve ebedde gurur kaynağımız, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün şaheseri olan Cumhuriyetimiz, bu millete verilmiş en kutsal armağan ve emanettir. Bu emanete sahip çıkıp onu koruyabilecek "fikri hür, vicdanı hür" nesillerin yetişmesi, en başta aydın ebeveynlerin ve eğitimcilerin emekleriyle mümkün olacaktır. Bir eğitimci olarak bu sorumluluğu her zaman yüreğimin derinliklerinde hissediyor, önce derslerimde öğrencilerime, sonra da tüm çevreme "vatan" kavramı farkındalığı kazandırmaya içten çaba gösteriyorum. Bu bilinçli farkındalık ile yaptığımız her amel bu ülkenin yarınlarına yapılacak değerli bir yatırımdır. Cumhuriyet bizimdir, kıymetini bilelim.

    devamını gör
    Işıl YALÇIN