
ULUS, CUMHURİYET'İNE
SESLENİYOR

Mevcudiyetimin yegâne temeli; CUMHURİYET! Ben 52 yıldır senin varlığının bana verdiği güce dayanarak duygu ve düşünce dünyamı oluşturdum. Özgürlüğün, eşitliğin, adaletin ve dahi insan haklarının savunucusu olan düşünce denizinde ışığını yitirmeden yolumu çizdim. Bu ışık öyle kuvvetliydi ki, karanlıklar beni korkutmadı. Korkutmamaya da devam ediyor. Çünkü sadece ışığın değil, kulağıma gelen demokrasi ve düşünce özgürlüğünün tatlı melodisi de ruhumu tazeliyor. Sana dokunup, hissederek varlığını varlığıma katıyorum. Ve duyuyorum gül bahçelerinden daha güzel olan kokunu. Bu huzurun, var olmanın kokusu. Dilimde bıraktığın özgürlüğün tadı ise damağımdan hiç gitmiyor. Sen bana sağlıklı bir insanın duyu organlarının bahşettiği hisleri değil, zihnimin bana bahşettiği hisleri veriyorsun. Bu gün senin 100. Yılını kutluyorum. Senin güçlü kalp sesini duyuyorum. Kulağına daima Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyet'i ilelebet payidar kalacaktır sözünü fısıldıyorum. Asırlarca yaşa CUMHURİYET!
devamını görEbru ÜNAL
Değerli Cumhuriyet, Doğduğum günden bugüne senle var olmanın onurunu yaşamaktayım. Bana Cumhuriyeti bahşeden yüce insan, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'e minnet ve saygıyla... Bazıları için bir hikâyesin ama benim için hayallerimin somut resmisin. Gençliğimde düşüncemi özgürce dile getirme fırsatı verdin. Sevgiyle, huzurla ve özgürce dolu dolu bir yaşamı sağlamış olman sana ne kadar değer vermem gerektiğini bana bir kez daha hatırlatıyor. Ben senin daim hayatımda var olman için mücadele edeceğime söz veriyorum.
devamını görKasım YEŞİLTEPE
Sevgili Atam, İnsanlık tarihi zaman zaman liderler, daha nadiren dâhiler çıkarırmış. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük liderine, en olağanüstü dehasına sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Sen bir insanın bir milletin kaderini nasıl değiştirebileceğini bütün dünyaya gösterdin. Sana sevgimiz ve kurduğun cumhuriyete bağlılığımız sonsuza kadar devam edecektir. Ne mutlu Türküm diyene…
devamını görTeoman Murat ÖZSAN
Cumhuriyet özgürlüktür, eşitliktir; 100 yıldır hayatımız, geleceğimizin garantisidir. Yaşadığımız ilke ve yeni nesillere aşıladığımız inançtır. Beraberinde gerçek demokrasi ve hukukun üstünlüğü olduğu zaman esas değerini bulur.
devamını görCandan FETVACI
Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk, Onu yükseltecek ve sürdürecek sizlersiniz. Canım Atam sana ne kadar çok teşekkür etsek yetmez! İyi ki senin sevginle büyütüldüm, senin açtığın yolda yürüdüm. Son nefesime kadar da yürüyeceğim. Canım Atam seni çok seviyorum. Cumhuriyet’imizin 100 yılı kutlu olsun.
devamını görZeliha GÜLEÇ
Sevgili Cumhuriyet, Yüz sene evvel çeşitli zorluklarla, ama Ulu Önderimiz, Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde sana kavuşmamızın coşkusunu yaşadığımız bugünlerde, gelecek yüzyıllardaki beklentilerimin, şu an seksen beş yaşımda olduğumdan, ben göremeyecek olsam da, gelecek nesiller için, mutlaka gerçekleşeceğine inandığımı söylemek isterim. Bu inancımın kaynağı, Ulu Önderimizin seni ne kadar sağlam temeller üzerinde inşa ettiği ve seni Türk Gençliğine emanet etmiş olduğudur. Onun güvencini bugüne kadar boşa çıkarmamış olan gençlerimizin bundan sonra da aynı kararlılıkla devam edeceklerine olan inancımın tam olmasıdır. Arada sırada onları engellemek isteyecek olanlar olacaksa da temelin sağlam olduğundan bu çatlak sesler gençlerimizin azminde boğulacaktır. Benim hayallerime gelince: Gençlerimizi aydınlık günlere yöneltecek, kendine daha güvenli ve geleceğinin mutlu olacağına inanan bireyler olarak yetiştirecek öğretmenlere ihtiyacımız olduğuna inanmaktayım. Bunun için bence en önemli adım öğretmenlerimizin yaşam standartlarının ve saygınlıklarının ve yükseltilmesidir. Okullarımızda ahlaki derslere çok önem verilmeli ve bilhassa YALAN’ın, kötü ahlakın en temel yardımcısı olduğu vurgulanmalı ve her vesileyle DOĞRULUĞUN çok ödüllü olduğu tekrarlanmalıdır. Dürüstlüğün her zaman en iyi yol olduğu genç nesillere aşılanmalı, KURNAZLIK aşağılanmalı ve kurnazca davranmanın sonunda mutlaka cezalandırılacağı vurgulanmalıdır. Öğrenmenin beşikte başladığı, anne ve babanın da buna dikkat etmesi ve çocukların ufacık bir yalan söylemeleri dahi yumuşak ve ayrıntılı bir biçimde anlatılarak cezalandırılmalıdır. Türk çocuklarının dürüst ve güvenilir olduğu her fırsatta tekrarlanmalı ve dürüstlük ödüllendirilmelidir. Gençler hangi mesleği seçerlerse seçsinler o mesleği en doğru, en güzel, en uygun şekilde yapmalarının kendi menfaatlerine olduğu kadar vatan ve millete de faydalı olacağına inandırılarak büyütülmelidir. Hurafelerden arındırılmış İNANÇ’ın, insanlığı yücelteceğinin genç nesillere öğretilecek en önemli bilgi olduğunu da anne babalara her fırsatta telkin ederek gençlerimizi çağımıza daha uygun yetiştirmeye özen göstermeliyiz. Bence, sevgili cumhuriyet, SENİ İLELEBET YAŞATMANIN EN ÖNEMLİ KOŞULU, BİLİME DAYALI EĞİTİMLE, DÜRÜST VE GÜVENİLİR NESİLLER YETİŞTİREREK, SENİN EN GÜZEL VE MUTLULUK DOLU BİR YÖNETİM ŞEKLİ OLDUĞUNA ONLARI İNANDIRMAK olduğuna, emekli bir öğretmen olarak, tüm kalbimle inanmaktayım! Sevgiyle,
devamını görAyfer ÇARKOĞLU
Yüz Yaşını kutladığımız bu günlerde hem Cumhuriyet’e her gün artan bağlılığım ve hayranlığımı anlatmak, hem de gelecek nesillere duygu ve düşüncelerimi aktarmak isterim. Bundan 100 yıl önce, dışardan bakan biri, savaşlardan bitap düşmüş, yoksun ve harap bu topraklarda tam bağımsız, çağdaş uygarlık düzeyini hedefleyen bir Cumhuriyet kurulacağını; bu genç Cumhuriyet’in, yüzyılların bitkinliğinden laiklik ve bilime inançla silkinip kurtulacağını; hızla kalkınıp, gelişip demokratik ülkeler ailesinin bir üyesi olacağını hayal bile edemezdi. Ama hayal edilemeyen, gerçeğimiz oldu. Ve bugün, gururla, kıvançla, geleceğe güvenle Cumhuriyet’imizin 100. yaşını kutluyoruz. Cumhuriyet’in 1923’ten bu yana, başta II. Dünya Savaşı, sonra Soğuk Savaş yılları, nice küresel kriz ve felaket yaşayan dünyamızda ayakta kalma, değişen koşullar ve yönetimlerle yaşama becerisinden dersler çıkarmamız gerekiyor. Daha da önemlisi, “bu yaşam enerjisinin sırrı, kaynağı ne?” diye sormamız gerekiyor. 100. Yaş Günü’nde, meydanlara, caddelere, sahnelere, sosyal medya platformlarına taşan çoşkulu kutlamaları izlerken bu sorunun cevabını şöyle verdim: Cumhuriyet’in 100 yaşına rağmen bitmeyen enerjisinin sırrı, sanırım, gençlerle arasındaki o hiç eksilmeyen, zayıflamayan ilişki; o hiç kopmayan bağ. Gençlerimiz Cumhuriyet’te gurur duydukları geçmişlerini, güvenle baktıkları yarınlarını görüyor, sönmeyen umutlarını, keşfedecekleri yeni dünyaların anahtarını buluyorlar. Cumhuriyet’le yaşadığımız ilk yüzyılımız birçok hayalin gerçeğe dönüştüğü, başarılarla dolu, olağanüstü bir dönem oldu… Vatandaşlıkta eşitliğin, kadın haklarının, sosyal adaletin, akıl ve bilimin, kısacası çağdaş medeniyete giden yolun kapılarının açıldığı; ekonomide, eğitimde, sağlıkta önemli mesafe aldığımız bir dönem… Şimdi önümüzde ilkinden çok farklı, yaşamsal krizler ve tehditlerle karşı karşıya yeni bir yüzyıl var. Bu aynı zamanda bilim ve teknolojide büyük sıçramalar eşiğinde olduğumuz bir yüzyıl. Cumhuriyet sayesinde, Türkiye’nin yeni yüzyılına kendimize güvenerek ve cesaretle başlıyoruz. Ancak özgüvenimiz önümüzdeki ciddi sınavları gözardı etmemize neden olmamalı. İklim krizinin doğamız ve tarımımızı vuran etkileriyle nasıl başa çıkacağız, yetkinlik üreten bir eğitim sistemi, liyakata dayalım bir yönetişim sistemini nasıl oluşturacağız, yaşlanan nüfusun zorladığı sosyal güvenlik sistemimizi nasıl reforme edeceğiz, sanayimizin yeşil dönüşümünü nasıl gerçekleştireceğiz? Ve bütün bu sorunlara çözüm ararken, dengelerin toptan değiştiği, yeniden kurulduğu dünyada kimlerle birlikte yürüyeceğiz? Bu kapsamlı sorulara cevap vermek sadece siyasetin yükleneceği bir sorumluluk değil, zaten olmamalı da. İş dünyası ve sivil toplum bu arayış seferberliğinin temel paydaşları olmalı. Artık hedefimiz, kökenleri, inançları, tercihleri ne kadar farklı olursa olsun insanlarımızın her birinin, ortak hayal ve ortak akıl peşinde koştuğu, geride kalmadığı, yoksunlaşmadığı, yoksullaşmadığı bir yüzyıl. İşte bu inanç ve duygularla, 100. yaşını kutladığımız Cumhuriyet’imize daha nice sağlıklı, huzurlu yaşlar diliyorum. Aynı zamanda 87. yıldönümünü kutladığımız Laiklik ilkesini, 78 yaşındaki çok partili Demokrasi’mizi de unutmuyorum. Bu üç “kardeş”in birbirinden güç alarak, sağlıklı gelişmesi bizi daha aydınlık yarınlara ulaştıracak.
devamını görArzuhan Doğan Yalçındağ
Cumhuriyet kadınlara özgürlük demek. Özgürlük her alanda verimlilik getirir. Verimli olmak bir ülkeyi kalkındırır. O yüzden Cumhuriyet'i her gün korumamız gerekir.
devamını görBerrin Ramadani
Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını bize en iyi gösteren olay 1919’da Erzurum’da yaşanır Kendinizi onun yerine koymayı deneyin. Ömrünüz savaş meydanlarında geçmiş. Ait olduğunuz ordu her girdiği savaştan yenilgiyle çıkmış. Ülkenizin haritası her baktığınızda küçülmüş… Vatanın dört yanı işgal altında. İngiliz İmparatorluğu Dersaadet’te… İstanbul hükümetinin işbirlikçi bu tutumunu gören Mustafa Kemal, direniş bayrağını açmak için Samsun’a çıkar. Eski bir otomobille Anadolu’yu dolaşmakta, hayaline ortak aramaktadır. Mustafa Kemal’in niyetini gören İstanbul’daki Damat Ferit Hükümeti onu azleder ve hakkında yakalama kararı çıkartır. Paşa artık bir sivildir. Onu Erzurum’da karşılayacak olan ve ülkedeki en donanımlı orduya sahip olan Doğu Komutanı Kâzım Karabekir acaba Mustafa Kemal’in safına mı katılacak, yoksa onu tutuklayıp İstanbul’a mı gönderecek henüz net değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını bize en iyi gösteren olaylardan biri 1919 yılında işte böyle bir ahval ve şerait içinde Erzurum’da yaşanır. Kimi kaynaklara göre 7 Temmuz’u 8 Temmuz’a bağlayan gece, Mustafa Kemal Paşa’nın kaldığı evde eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit de vardır. Mazhar Müfit tıpkı Mustafa Kemal gibi Osmanlı hükümetinin gittiği yolu doğru bulmamış ve Milli Mücadele saflarına katılmak için Erzurum’a gelmiştir. O da Damat Ferit Hükümeti’nin tutuklanacaklar listesindedir. Mustafa Kemal o gece Mazhar Müfit’i yanına çağırır ve bir defter bir de kalem almasını rica eder. Söyleyeceklerini iyi kaydetmesini ve bu sayfayı ikisi, bir de özel kalemi hariç kimseyle paylaşmamasını ister. Bu tembihin ardından Mustafa Kemal Paşa dikte etmeye başlar: “Yaz Mazhar, zaferden sonra idare biçimi Cumhuriyet olacak!” Mustafa Kemal Paşa ne yenilmişlik duygusunun ne tutuklama emrinin ne de ertesi gün olacakların derdindedir. Mustafa Kemal Paşa onu yakın bir zamanda Atatürk yapacak hikâyenin hayalindedir. O gece Mustafa Kemal Mazhar Müfit’e hayalindeki ülkeyi anlatır. Madde madde... Mazhar Müfit biraz da Mustafa Kemal Paşa’dan yaşça büyük olmasından dolayı sabah ışıklarıyla birlikte kalemi defteri bırakır ve Paşa’ya dönerek “Darılma ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var!” der. Mazhar Müfit’in o gün yazarken inanmadığı, hayalcilik olarak addettiği liste çok değil birkaç yıl sonra tek tek hayata geçer... Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa sonradan Kansu soyadını alacak olan Mazhar Müfit’i Meclis’in önünde görür ve gülerek sorar: “Bakıyor musun bizim listeye?” Yüzyılın hayallerini kuracak formül Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken ekonomiden adalete, eğitimden sağlığa, çevreden iç ve dış barışa bir dizi alanda yeni bir vizyona ihtiyacımız var. Bizi buradan ileriye götürecek yol haritasını aramamız gereken yer Mustafa Kemal’in yaptıklarının ardında yatan “hayalci” tarafındadır. Onun bu devrimci yanını görmek için benim en iyi bildiğim alan olan eğitimden bir örnek vermek istiyorum, zira bizim bu çağda ileri gitmek için ihtiyaç duyduğumuz devrimci yöntemi en iyi göreceğimiz alanlardan biridir. Köy Enstitüleri nasıl ortaya çıktı? Mustafa Kemal yoksul ve yenik düşmüş bir imparatorluğun üzerine yeni bir devlet kurmak için ihtiyaç duyduğu temel kaynağın insan olduğunu daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce biliyordu. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı devam ederken, Orta Asya’dan beri atalarımızın demokratik problem çözme yöntemi olan “şûra” mekanizmasını ilk olarak eğitim için hayata geçirir. Bu amaç doğrultusunda 16 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan ilk eğitim şûrası olan Maarif Kongresi’nin açılışını bizzat yapar. Aralarında Ziya Gökalp, Mehmet Fuat Köprülü gibi devrin öncü aydınlarının da bulunduğu isimlerin katılımıyla yapılan şûrada ilkokuldan üniversiteye, okul inşaatından öğretmen eğitimine dair temel sorunlar masaya yatırılır. Şûrada alınan kararlar sonraki dönemin yol haritasını oluşturur. Genç Cumhuriyet’in eğitim alanındaki en büyük sıkıntısı toplumun yalnızca yüzde 5’inin okuryazar olması ve nüfusun yüzde 80’inin köylerde tamamen eğitim sistemi dışında yaşamasıdır. Köylerde yaşayan nüfusu eğitmeden Cumhuriyet’in hiçbir sorununu aşamayacağını gören Mustafa Kemal, o dönem tüm dünyada “ilerici eğitim” denince akla gelen ilk isim olan Amerikalı eğitim kuramcısı, psikolog John Dewey’yi Ankara’ya çağırır. Dewey o yıllarda Eski Yunan ve Roma geleneğinden esinlenen kitabında “yaparak öğrenme modeli”ni savunur. Dewey’ye göre okullar bu amaca hizmet ettiği ölçüde başarılı olacaktır. Cumhuriyet’in ilanından yalnızca birkaç ay sonra Dewey, İstanbul, İzmir ve Bursa’ya yaptığı ziyaretlerin ardından Ankara’ya gelir ve orada iki ay kalarak detaylı bir reform öneri paketi hazırlar. Dewey’nin temel tezi, Türkiye’de kurulacak olan okulların ilerici bir mantıkla, halkın gerçek ihtiyaçlarının gözetilerek tasarlanmasıdır. Eğitim şûrası ve Dewey’nin raporuyla başlayan süreç, leyli meccani okuyarak öğretmen olan İsmail Hakkı Tonguç’un inatçılığı ve Hasan Âli Yücel’in modern vizyonuyla birleşince ortaya Köy Enstitüleri dediğimiz bir mucize çıkar. O mucize sayesinde sekiz yıl gibi kısa bir zamanda, 15 bine yakın köy çocuğu İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yokluğa rağmen öğretmen olmayı başarır. O öğretmenler tüm Anadolu’ya yayılarak gittikleri her köye Cumhuriyet’in ışığını taşırlar. O ışık sayesinde aralarında benim de olduğum yüz binlerce çocuk köylerden çıkıp şehirlerde yüksekokula gider. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında ilk yüzyıldan alacağımız birinci ders, bizim bu çağa yakışan yeni hayaller kurmak zorunda olduğumuz gerçeğidir. Bayramımız kutlu olsun, hayallerimiz eksik olmasın!
devamını görProf. Dr. Selçuk ŞİRİN
