ULUS, CUMHURİYET'İNE

SESLENİYOR   

  • İyi ki Mustafa Kemal Atatürk, iyi ki Cumhuriyet var; her zaman kalbimizde olan gerçek Başkomutan, lider... Ne kadar unutturulmak istense de...

    devamını gör
    Çiğdem SÜER
  • Sevgili Virginia Woolf, Size bu mektubu, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı’nda; 1929 yılında yayımlanan, “Bir kadın kurmaca yazacaksa parası ve kendine ait bir odası olmalıdır” deyişinizin geçtiği Kendine Ait Bir Oda isimli deneme kitabınızı okumuş ve hatta geçtiğimiz kış İstanbul Anadolu yakasında küçük bir kültür merkezinde, kitabınızdan uyarlanarak sahnelenmiş aynı adlı –iki kişilik– tiyatro oyununu, bir avuç kadın hakları savunucusu ve feminist seyirciyle izlemiş bir Türk kadın kurmaca yazarı olarak yazıyorum. İzninizle size “sen” diye hitap etmek istiyorum. Sevgili Virginia, İngiltere gibi, çağımızın demokrasi beşiği olarak algılanan; bilimde, sanatta, edebiyatta, teknolojide ve en önemlisi insan hakları gibi son derece önemli alanlarda, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere örnek olan gelişmiş bir ülkede; kadınların 1800’lerin sonlarına kadar Oxford ve Cambridge gibi köklü üniversitelere alınmadığı, seçme ve seçilme haklarının olmadığı, 1900’lerin başlarında kadın yazarların, bin bir zorluklarla karşılaşarak, takma erkek isimleriyle yazdığı kitapları okurla buluşturma mücadelelerinin hüküm sürdüğü o karamsar dönemleri yaşadığını biliyorum. Seni çok iyi anlıyor, duygularını paylaşıyor ve verdiğin mücadelenin yanında olduğumu belirtmek istiyorum. Hatta, yazma isteğinin sende ilk filizlenmeye başladığı dönemde, sırf meraktan Londra’daki British Library Kütüphanesi’ne gittiğini, o dönemde yazan kadın yazarların kimler olduğunu merak ettiğini, kütüphanenin tozlu raflarında neredeyse hiçbir kadın yazar bulamayınca, bu sefer de kadınlar hakkında yazılmış kitapların izini sürdüğünü ve ne yazık ki kadınlar hakkında yazılmış tüm kitapların erkekler tarafından yazılmış olduğunun farkına vardığını da biliyorum. Hatta, bu kitapların hemen hepsinde de kadının ikinci sınıf bir varlık, haz kaynağı bir meta, namus bekçisi bir köle, beceriksiz, sınırlı zekâya sahip, insanla hayvan arasında bir mahlukat olarak tarif edildiğini görüp hayal kırıklığına uğramıştın… Virginia, biraz da Anadolu topraklarında tekrar geçmişe dönelim… Türkiye’de Cumhuriyet döneminden önce kadınlara baktığımızda ne görüyoruz? O dönemde Anadolu’da sosyo-kültürel alanda ön planda yer alan belki birkaç kadın sayabilirim. Onların da çoğu gizli saklı faaliyet gösteriyordu. 1920’lere kadar kaç kadın yazarımız, şairimiz vardı? 1-2? Kısacası yok denecek kadar az… Kadınlar yazar mı olacaktı o dönemde? Neredee? Tefe koyarlardı. Tarihte, maalesef kadın her zaman toplumdan uzak tutulmak istendi. Kadın küçük görüldü ve beceriksiz olarak lanse edildi. İngiltere’de de böyleydi. Anadolu’da da durum benzerdi. Toplumların yarısını oluşturan “Kadın” tüm çağlarda aşağılandı ve asla öne çıkartılmaması gereken bir cins haline getirildi. Sevgili Virginia, kitabında verdiğin örneklerde, erkeklerin kadınlara uyguladığı baskının ve her zaman süre gelen “eşitlik” tartışmasının yanıtını tarihten alıntılar yaparak açıklıyorsun. Kadın ve edebiyat arasındaki bağlantıyı, kadınların erkeklerden neden daha az yazdığını, yaratıcılıklarının neden erkekler kadar olamadığını, tarihsel süreç içerisinde kadının toplumdaki silik ve geri plandaki konumunu, kadınların dünyasına dair ilginç tespitlerin ve farklı bakış açınla anlatıyorsun. Bu tarihe ışık tutan ve kadınların yolunu bir meşale gibi aydınlatan eserin için seni tebrik ederim. Bugüne kadar okuduğum diğer kitaplar, izlediğim filmler ve haberlerden edindiğim izlenim; doğuran ve çoğaltan bir varlık olan kadının, karşı cinsteki zihinsel verimliliğe de sahip olabilmesi gerçeğinin, kadın ve erkeğin zihinsel eşitlik ilkesinin bilinçli olarak yadsınması, yok sayılması... Ne yazık ki dünya üzerinde, kadının evde kapalı kapılar altında tutulduğu, bilim, sanat ve iş dünyasında önemsiz bir varlık olarak kabul edildiği, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakıldığı tarihsel karanlık dönemler oldu. Hiç anlamıyorum Virginia! Hangi hastalıklı zihniyet, kadının tiyatro oyununda oynayamayacağını, kitap yazamayacağını, şarkı besteleyemeyeceğini söyler? Hangi zalim düşünce, kadını işe yaramaz olarak tanımlayıp, ayak işlerine layık görür, hangi mantık beceriksiz ilan eder? Sevgili Virginia, belki de her şeye rağmen bugünleri görseydin, bir 100 yıl sonra bazı şeylerin değiştiğini ve geliştiğini görecektin. Bu gelişmişliğin yanında yetkin bir yazar olarak, illâ ki gelişkin düzenlerin aksayan taraflarını da görecektin… Bundan 100 yıl geriye gittiğimizde, bugünlerin hayâl bile edilemeyeceğini kesinkes düşünebiliriz. Dünden, bugüne neler oldu, neler yaşandı sevgili Virginia? Kadınlar savaşlarda, kıtlıklarda her zorluğa göğüs gerdi. Kendini unuttu. Anasına, babasına, kocasına, çocuğuna kendini vakfetti. Peki ya toplumda bir birey olarak kendisinin, yaratıcılığının, toplumdaki sosyokültürel, sanatsal, zihinsel, bilimsel varlığının rolü ne olacaktı? Ahh Virginia, geçmişi zaman makinesinde geri giderek değiştiremeyiz. Geleceği de ümit ederek şekillendiremeyiz. Hayatımızın anlamı tam olarak şu anda... Bugünler şekillenmedikçe, yarının hiçbir önemi yok maalesef... Geçmişi ders alınacak bir yapı olarak düşünüp, yarın için bugünden harekete geçmeliyiz. Kadın erkek ayırımcılığı bir yana; ırk, ten rengi, din, mezhep ayırımı da yapmamalıyız. Tek bir insan nesli olarak yaratıldığımızı kabul edip, birbirimizi ötekileştirmemeliyiz. Hepimiz bu dünyanın insanlarıyız. Bunu unutmamalıyız. Sevgili Virginia, ülkemizde kadınların temel hak ve özgürlüklerini kazanması, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet döneminde ve sonrasında oldu. Ülkemiz kadınlarının 1900’lerdeki okuma oranı yüzde 0,06 gibi komik bir rakamdı. Cumhuriyet sonrasında Latin alfabesinin yazı diline getirilmesi, kılık kıyafet devrimi, laiklik ve 1928’de, İngiltere dahil pek çok gelişmiş ülkeden daha önce, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının veren medeni kanun gibi ilke ve devrimlerle ülkemizde neler mi oldu? Kadın yazarlarımız, şairlerimiz, öğretmenlerimiz, profesörlerimiz, sinema, tiyatro sanatçılarımız, uçak pilotlarımız, doktorlarımız, şarkıcılarımız, bale yapabilen, opera söyleyen, dans edebilen kadınlarımız oldu. Kadınların erkeklerle eşit haklara ve statüye sahip olup, hayatın içinde etkin rol alması; memleketimizin yüzyıllardır kendisine hâkim köhne zihniyetten sıyrılarak, demokratik bir cumhuriyet haline evrilmesini sağladı. Sevgili Virginia, o yıllarda Amerika ve Avrupa kıtası bile, Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen bu özgürlük devrimine şaşmış kalmıştır. İnanmazsan, Times’ın o dönemki yayınlarına bakabilirsin. Kitabında kadınlara şöyle seslenmiştin Virginia, “Para kazanın, kendinize ait boş bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Biliyor musun Virginia, biz Cumhuriyet kadınlarının kurmaca yazarı olması için senin demiş olduğun üzere; ne “paraya”, ne erkekler “ne der?” diye düşünmemize, ne de içinde yalnız kalabileceğimiz “kendimize ait bir odaya” ihtiyacımız yok! Çünkü bizim, “Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” “Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” “Yoksul kadın, hiçbir şeyi olmayan kadın anlamında alınmıştır. Halbuki kadın denilen varlık, bizatihi yüksek bir varlıktır. Kadına yoksul demek, onun bağrından kopup gelen bütün insanlığın yoksulluğu demektir.” “Tarih, Türk inkılâbını anlatırken, bunun bir kurtuluş olduğunu en başta söyleyecektir. Bu kurtuluşun çeşitli aşamaları içinde de, özellikle kadınların kurtulmasını anacaktır.” “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” Sözleriyle bizlere seslenen bir Atamız, Mustafa Kemâl Atatürk’ümüz ve O’nun önderliğinde kurulmuş, kadını el üstünde tutan, güvencemiz, asırlık çınarımız, anlı şanlı 100 Yıllık Cumhuriyetimiz var! Umut dolu aydınlık yarınlara… Sevgilerimle,

    devamını gör
    Aslıhan GÜVEN
  • Doğum günün kutlu olsun Cumhuriyet. Sen, yaşadığım, neslimin şahit olduğu en güzel gerçeksin. Bir yüz yıl sonrasında da güçlenerek var olman dileğiyle. Sen ki dünyanın kıskandığı bir liderin eserisin. Hayal peşinde koşan bir avuç imkânsız Türk'ün zaferisin. Ne mutlu Türk'üm diyen bir milletin gururusun. Ben bir kadın olarak özgürce yaşayabiliyor, haklarımı savunabiliyorsam senin sayendedir. Hep var ol, olur mu... Cumhuriyet sen olmazsan olmaz çünkü...

    devamını gör
    Pınar KAPLAN
  • YÜCE TÜRK MİLLETİNİN EBEDİ BAŞKOMUTANI, CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU BAŞÖĞRETMEN GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E, ATAM senin önderliğinde kurulan Cumhuriyetimiz 100. Yılını şanla şerefle, büyük bir gururla kutluyor. Açtığın yolda gösterdiğin hedefe bir Atatürk genci olarak emin adımlar ile ilerliyorum. Karanlığın üstüne güneş gibi doğmaya devam ediyorum. "İstikbal göklerdedir" sözünden ilham alarak kariyerimi gökyüzüne çıkardığımı ifade etmek istiyorum. Sana, kurduğun Cumhuriyete ve yaptığın inkılaplara sonsuza dek bağlı kalacağımı bilmeni isterim. Sevgili Atam Bir Türk genci olarak Emanetin emin ellerdedir. Muhtaç olduğum kudret damarlarımdaki Asil Türk kanımda mevcuttur. Saygılarımla

    devamını gör
    Polat ŞABANOĞLU
  • Atam sen varsan Cumhuriyet hep var. İyi ki bize armağan etmişsin, kalbimizdesin...

    devamını gör
    Serpil AKYÜREK
  • “İSTİBDATTAN KURTULMALAR” CUMHURİYETİ

    Annem 99 yaşında vefat etti. Yürümekte güçlük çektiği son bir iki yıl dışında, her yıl Cumhuriyet Bayramlarında Bağdat Caddesi'ndeki fener alaylarına katılır, büyük bir heyecanla elindeki bayrağı sallayarak 10. Yıl Marşı’nı söylerdi. Annemin bu heyecanı haksız değildi. Cumhuriyet'in kuruluşuna tanıklık eden bir kuşaktan olmanın verdiği coşku yanında, Cumhuriyet sayesinde yüksek öğrenim yapmış, meslek sahibi olmuş, kendi yaşamıyla ilgili kararlarını veren, oy hakkı bulunan, sivil toplum kuruluşlarında etkinlikler yapan bağımsız bir birey olarak yaşamıştı.

    Cumhuriyet bir bağımsızlık savaşının, büyük bir zaferin ürünü. O nedenle de çok heyecanlandırıcı. Böyle olduğu için, bu zaferin başkomutanı Atatürk aynı zamanda Cumhuriyet'in de kurucusu olmuş, köklü devrimler yapabilmiş, bunları topluma benimsetebilmişti.

    Ancak, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından sonra demokratik Cumhuriyet düşüncesi gelişemedi. Cumhuriyet kapsayıcı, çoğulcu, katılımcı, eşit yurttaşlığa dayanan, insan haklarına saygılı, hukuk devletinin geçerli olduğu bir demokrasiye dönüşemedi. Tersine, farklı kimliklere yer açmayan, tek tip insan yaratmaya yönelen, muhalefeti meşru görmeyen, bir rejim oldu.

    1950 seçimlerinde dokuz yaşındaydım. Demokrat Parti'nin iktidara gelişinin evde nasıl bir sevinç uyandırdığını anımsarım. Tek parti istibdadından kurtulmuştuk.

    1950’lerin sonunda işler tersine döndü. Demokrat Parti’nin baskıcı politikaları bıkkınlık getirmişti. Tahkikat Komisyonu, Vatan Cephesi, cezaevlerine atılan gazeteciler. 1960 yılında lise son sınıftaydım. “Menderes istifa” sloganlarıyla sokaklarda yürüyen gençler arasındaydım. 1960 darbesi bizim evde sevinçle karşılandı. Demokrat Parti istibdadından kurtulmuştuk.

    Derken 12 Mart muhtırası, arkasından 12 Eylül darbesi. Baskılar, işkenceler, idamlar. 1983 seçimlerini askerlerin destekledikleri parti değil, Özal’ın partisi kazanınca sevinmiştik.

    12 Eylül rejiminin istibdadından kurtulmuştuk.

    Bir aydan az bir zaman sonra seçimler var. AKP’nin tek adam rejiminin istibdadından kurtulup kurtulamayacağımızı seçim sonuçları gösterecek. Bir kere daha özgürlüğe kavuştuğumuz için sevinecek miyiz?

    Bu deneyimlerden çıkarılacak iki sonuç var: Birincisi, 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin bir özgürlük mücadelesi tarihi olduğu ve bu mücadelelere karşın demokratik bir Cumhuriyeti kurmakta yetersiz kaldığımız. İkincisi ise, istibdattan kurtulmanın demokrasiyi inşa etmek için yeterli olmadığı, demokrasinin kurulması için ayrı bir süreç gerektiği.

    Önümüzdeki seçimlerde iktidar değiştiği takdirde, “istibdattan kurtulma” kısırdöngüsünü kırmak için önümüzde Cumhuriyet tarihinin en önemli fırsatı var.

    Demokrasinin bütün kurumlarının çöktüğü bir ülkede, demokrasiyi sıfırdan inşa etmek gerekecek. Bunun için “Nasıl bir demokrasi” tartışması yapılmalı. Demokrasiyi bu kez sağlam temeller üzerinde yeniden inşa edebilirsek istibdattan kurtulma bayramları yaşamaktan kurtulabiliriz.

    devamını gör
    Rıza TÜRMEN
  • Merhaba Ata'm öncelikle şunu belirteyim; size, bize bırakmış olduğunuz bu ülke, bu topraklar için çok minnettarız. biz gençler olarak bize bıraktığın bu ülkeyi ilelebet müdafaa edeceğiz, bunun için sana ant içerim ve senin "muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" sözünün hakkını vereceğiz. Bize nutuk ettiğin özdeyişlerini her zaman kalbimiz ile tasdik edeceğiz ve ilelebet haktan, doğrudan, adaletten yana olacağız .Yurtta sulh cihanda sulh politikasıyla yaşantımızı devam ettireceğiz. Atam sen endişelenme, biz gençler bu ülkenin bütünlüğünü ve bu milletin özgürlüğünü, ülkemizin bağımsızlığını gerekirse canımızla ödeyerek sağlayacağız. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

    devamını gör
    Baran ÇOBANOĞLU
  • Cumhuriyet…Bir yönetim biçiminden çok daha fazlası, bir devrim, bir miras, bir asır, bin minnet. Bunlar da uğrunda binlerce canın feda edildiği bu vatanın bir karış toprağı için her şeyini vermeye hazır bir kadının cümleleri. Gözlerim dolu, göğsüm kabarık, başım dik. Seni görmeden dahi böylesine sevebilmenin haklı bir gururu var içimde. Attığın temeller doğrultusunda attığımız her adımdan emin, yolunda ilerlerken kazandığımız her başarıda gururlu, vatanımız uğruna her zorluğa göğüs germek gerçek amacımız. Çünkü biz ömrünü, aklını, emeğini, sevgisini milletine böylesine adamış bir liderden öğrendik yurdu sevmenin ne demek olduğunu. Sen ki bir fotoğrafıyla gözlerimizi nemlendiren ulu önderimiz, sen ki bizim ilk öğretmenimiz, sen ki bizim kalbimizin en güzel köşesi. Gençliğe seslenişin yolumuza ışık tutan en değerli hazinemizdir. Seni unutturmak isteyenlere inat, sonsuza dek yaşatacağız. Biz Türk gençliği, Cumhuriyet'in yılmaz bekçileriyiz. Hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndüremeyecektir. 

    devamını gör
    Buse KÖPRÜLÜ
  • Cumhuriyetin 100. yılını neşe ve mutluluk ile kutluyorum, Ulu Önder ATATÜRK'ü saygıyla selamlıyorum. Benim adım Enes Talha. 13 yaşındayım. Adana Şehit Ertan Tokuş ilk-ortaokulunda okuyorum. Bu vatanın her karış toprağı şehit kanlarıyla yıkanmış. Kars-Sarıkamış şehitlerini, Çanakkale şehitlerini ve Seyit Onbaşı, Nene Hatun gibi birçok kahramanı saygı ve rahmetle anıyorum. Benim akranlarımın ve benden sonraki nesillerin de Cumhuriyeti barış, huzur, neşe ve sevgiyle kutlamasını diliyorum. Ömrüm yettiğince Cumhuriyet'e sahip çıkacağım, Atamın izinden yürüyeceğim. Cumhuriyeti nice yüzyıllar kutlamamızı dilerim. İyi ki bu vatanın evladıyım, ecdadımla gurur duyuyorum. Yaşasın CUMHURİYET!

    devamını gör
    Enes Talha ÇELİK