
ULUS, CUMHURİYET'İNE
SESLENİYOR

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gençlere emanet ettiği Cumhuriyet 100 yaşında! Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime ant içerim! Türk istikbalinin evlatları Cumhuriyet'i ilelebet payidar sürdüreceğine ant içiyor! Huzur içinde uyu sarı saçlım, mavi gözlüm...
devamını görSemih BOZDAĞ
Cumhuriyet gözbebeğimiz, onurumuz, gururumuz, şanımız, vatanımız, bayrağımız 100.yaşında. Hep var ol Cumhuriyet, sen çok yaşa. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!
devamını görMustafa Yağız ÖZÇELİK
Sevgili Cumhuriyet, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün başlatmış olduğu hürriyet meşalesinin en büyük ateşi. Destansı kahramanları toprağında yetiştirmiş, geleceğe yön veren çocukları büyüten, geçmişinde savaşlar, darbeler, şehit kanlarının, toprak kokusunun, alın terinin, yetim öksüz bebelerin ağlayışlarının, sakalı terlememiş nice genç delikanlıların, Nene Hatunların, Halide Ediplerin, nice adları bilinmeyen kadın erkek tüm Mehmetçiklerin kutlu zaferi, biz de varız diyenlerin en güzel sesisin. Bu vatanın evlatları 100. yaşını büyük bir coşku, aşk ve zaferle kutlamakta, al bayrağı kucaklamakta biz ilk doğmuş çocuğun heyecanı ile büyük küçük herkesin gururlu bakışlarıyla bu kutlu zaferin coşkusunu yaşamakta... 100. yılımızı ve daha nice yüzyıllarımızı kutlayacağız. Ben bu ülkenin toprağında yetişmiş kadın, bu ülkeye hizmet eden hemşire, 100.yılına denk geldim, sen ilelebet kalacaksın, ben gideceğim. Damarlarımdaki asil kan atalarımın mirası ve gelecek neslimin zafer ve başarısı ile taçlansın. Bayrağım göklere çıksın...
devamını görEdanur TOKUR
Cumhuriyet, cesarettir; inançtır. "Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir bilmedim” demektir, "O başardıysa ben de başarabilirim"dir. Cumhuriyet; okuyan ve okuduğunu özümseyebilen insandır; insan kalabilme hayalidir. Cumhuriyet, güneştir; sıcaktır; engin-masmavi gökyüzüdür; ağaçtır; topraktır; özgür can kuştur; bal yapan arıdır. Cumhuriyet, beyaz gömleğiyle bir laboratuvarda hiç tanımadığı insanlar için çalışan kadındır, yetmişinde zeytin ağacı diken güzel insandır, yaşamayı ciddiye alan “sincap”tır. Cumhuriyet, çalışan deney sonrası güneşe çıkmaktır; her şeye rağmen ağız dolusu gülmektir. Cumhuriyet, saçın akı, yüreğin enfarktı, alnın çizgisidir. Cumhuriyet, büyüyen bebektir; hayal kuran çocuktur; sağlam ve adil adım atan gençtir; maddeyi değil bilgiyi ve sevgiyi miras bırakan yaş-almıştır; sendir; bendir; bizdir. Cumhuriyet, son-bahardır. Nice 100 yıllara tüm renklerimizle, özgürce!
devamını görDoç. Dr. Canan DAĞDEVİREN
1881’de Selanik’te doğan bir çocuğun hayalleri ve sonsuz enerjisi, bu millete 100.yılına ulaşan CUMHURİYET’imizi verdi. Bu büyük zaferi kutlarken; ışığıyla yolumuzu aydınlatan Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bizlere bıraktığı mirası korumalı ve gelecek nesillere aktarımını sağlamalıyız. Yüzyıllar boyu aydınlık yarınlara...
devamını görÇisem ZEYBEY
Başbuğum, ben Subutay Türksoy. Balıkesirli bir Yörük evladıyım. Yıllar önce paşa dedem Mustafa Yetim sizin yanınızda cephede kurtuluş mücadelesi vermiş. Hepimizin dedesi, yakını bu mücadelede ya şehit oldu ya da gazi. Cumhuriyet ve özgür bir Türk devleti kolay kurulmadı. Hepinize sonsuz minnettarız başbuğum. Ben Balıkesir'in köyünden çıkan bir 22 yaşında, Yörük Türkmen evladı olarak hayatımın son anına kadar sizin izinizden gideceğim. Son ana kadar isminizi ve hatıranızı yaşatacağım. Ülkemizin sorunlarını çözmek için canım pahasına elimden geleni yapacağım. Mirasınıza, ülkemize sahip çıkacağız. Sizi çok seviyoruz başbuğum. Saygı ve hürmetle...
devamını görSubutay TÜRKSOY
Sevgili Virginia Woolf, Size bu mektubu, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı’nda; 1929 yılında yayımlanan, “Bir kadın kurmaca yazacaksa parası ve kendine ait bir odası olmalıdır” deyişinizin geçtiği Kendine Ait Bir Oda isimli deneme kitabınızı okumuş ve hatta geçtiğimiz kış İstanbul Anadolu yakasında küçük bir kültür merkezinde, kitabınızdan uyarlanarak sahnelenmiş aynı adlı –iki kişilik– tiyatro oyununu, bir avuç kadın hakları savunucusu ve feminist seyirciyle izlemiş bir Türk kadın kurmaca yazarı olarak yazıyorum. İzninizle size “sen” diye hitap etmek istiyorum. Sevgili Virginia, İngiltere gibi, çağımızın demokrasi beşiği olarak algılanan; bilimde, sanatta, edebiyatta, teknolojide ve en önemlisi insan hakları gibi son derece önemli alanlarda, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere örnek olan gelişmiş bir ülkede; kadınların 1800’lerin sonlarına kadar Oxford ve Cambridge gibi köklü üniversitelere alınmadığı, seçme ve seçilme haklarının olmadığı, 1900’lerin başlarında kadın yazarların, bin bir zorluklarla karşılaşarak, takma erkek isimleriyle yazdığı kitapları okurla buluşturma mücadelelerinin hüküm sürdüğü o karamsar dönemleri yaşadığını biliyorum. Seni çok iyi anlıyor, duygularını paylaşıyor ve verdiğin mücadelenin yanında olduğumu belirtmek istiyorum. Hatta, yazma isteğinin sende ilk filizlenmeye başladığı dönemde, sırf meraktan Londra’daki British Library Kütüphanesi’ne gittiğini, o dönemde yazan kadın yazarların kimler olduğunu merak ettiğini, kütüphanenin tozlu raflarında neredeyse hiçbir kadın yazar bulamayınca, bu sefer de kadınlar hakkında yazılmış kitapların izini sürdüğünü ve ne yazık ki kadınlar hakkında yazılmış tüm kitapların erkekler tarafından yazılmış olduğunun farkına vardığını da biliyorum. Hatta, bu kitapların hemen hepsinde de kadının ikinci sınıf bir varlık, haz kaynağı bir meta, namus bekçisi bir köle, beceriksiz, sınırlı zekâya sahip, insanla hayvan arasında bir mahlukat olarak tarif edildiğini görüp hayal kırıklığına uğramıştın… Virginia, biraz da Anadolu topraklarında tekrar geçmişe dönelim… Türkiye’de Cumhuriyet döneminden önce kadınlara baktığımızda ne görüyoruz? O dönemde Anadolu’da sosyo-kültürel alanda ön planda yer alan belki birkaç kadın sayabilirim. Onların da çoğu gizli saklı faaliyet gösteriyordu. 1920’lere kadar kaç kadın yazarımız, şairimiz vardı? 1-2? Kısacası yok denecek kadar az… Kadınlar yazar mı olacaktı o dönemde? Neredee? Tefe koyarlardı. Tarihte, maalesef kadın her zaman toplumdan uzak tutulmak istendi. Kadın küçük görüldü ve beceriksiz olarak lanse edildi. İngiltere’de de böyleydi. Anadolu’da da durum benzerdi. Toplumların yarısını oluşturan “Kadın” tüm çağlarda aşağılandı ve asla öne çıkartılmaması gereken bir cins haline getirildi. Sevgili Virginia, kitabında verdiğin örneklerde, erkeklerin kadınlara uyguladığı baskının ve her zaman süre gelen “eşitlik” tartışmasının yanıtını tarihten alıntılar yaparak açıklıyorsun. Kadın ve edebiyat arasındaki bağlantıyı, kadınların erkeklerden neden daha az yazdığını, yaratıcılıklarının neden erkekler kadar olamadığını, tarihsel süreç içerisinde kadının toplumdaki silik ve geri plandaki konumunu, kadınların dünyasına dair ilginç tespitlerin ve farklı bakış açınla anlatıyorsun. Bu tarihe ışık tutan ve kadınların yolunu bir meşale gibi aydınlatan eserin için seni tebrik ederim. Bugüne kadar okuduğum diğer kitaplar, izlediğim filmler ve haberlerden edindiğim izlenim; doğuran ve çoğaltan bir varlık olan kadının, karşı cinsteki zihinsel verimliliğe de sahip olabilmesi gerçeğinin, kadın ve erkeğin zihinsel eşitlik ilkesinin bilinçli olarak yadsınması, yok sayılması... Ne yazık ki dünya üzerinde, kadının evde kapalı kapılar altında tutulduğu, bilim, sanat ve iş dünyasında önemsiz bir varlık olarak kabul edildiği, psikolojik ve fiziksel şiddete maruz bırakıldığı tarihsel karanlık dönemler oldu. Hiç anlamıyorum Virginia! Hangi hastalıklı zihniyet, kadının tiyatro oyununda oynayamayacağını, kitap yazamayacağını, şarkı besteleyemeyeceğini söyler? Hangi zalim düşünce, kadını işe yaramaz olarak tanımlayıp, ayak işlerine layık görür, hangi mantık beceriksiz ilan eder? Sevgili Virginia, belki de her şeye rağmen bugünleri görseydin, bir 100 yıl sonra bazı şeylerin değiştiğini ve geliştiğini görecektin. Bu gelişmişliğin yanında yetkin bir yazar olarak, illâ ki gelişkin düzenlerin aksayan taraflarını da görecektin… Bundan 100 yıl geriye gittiğimizde, bugünlerin hayâl bile edilemeyeceğini kesinkes düşünebiliriz. Dünden, bugüne neler oldu, neler yaşandı sevgili Virginia? Kadınlar savaşlarda, kıtlıklarda her zorluğa göğüs gerdi. Kendini unuttu. Anasına, babasına, kocasına, çocuğuna kendini vakfetti. Peki ya toplumda bir birey olarak kendisinin, yaratıcılığının, toplumdaki sosyokültürel, sanatsal, zihinsel, bilimsel varlığının rolü ne olacaktı? Ahh Virginia, geçmişi zaman makinesinde geri giderek değiştiremeyiz. Geleceği de ümit ederek şekillendiremeyiz. Hayatımızın anlamı tam olarak şu anda... Bugünler şekillenmedikçe, yarının hiçbir önemi yok maalesef... Geçmişi ders alınacak bir yapı olarak düşünüp, yarın için bugünden harekete geçmeliyiz. Kadın erkek ayırımcılığı bir yana; ırk, ten rengi, din, mezhep ayırımı da yapmamalıyız. Tek bir insan nesli olarak yaratıldığımızı kabul edip, birbirimizi ötekileştirmemeliyiz. Hepimiz bu dünyanın insanlarıyız. Bunu unutmamalıyız. Sevgili Virginia, ülkemizde kadınların temel hak ve özgürlüklerini kazanması, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet döneminde ve sonrasında oldu. Ülkemiz kadınlarının 1900’lerdeki okuma oranı yüzde 0,06 gibi komik bir rakamdı. Cumhuriyet sonrasında Latin alfabesinin yazı diline getirilmesi, kılık kıyafet devrimi, laiklik ve 1928’de, İngiltere dahil pek çok gelişmiş ülkeden daha önce, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının veren medeni kanun gibi ilke ve devrimlerle ülkemizde neler mi oldu? Kadın yazarlarımız, şairlerimiz, öğretmenlerimiz, profesörlerimiz, sinema, tiyatro sanatçılarımız, uçak pilotlarımız, doktorlarımız, şarkıcılarımız, bale yapabilen, opera söyleyen, dans edebilen kadınlarımız oldu. Kadınların erkeklerle eşit haklara ve statüye sahip olup, hayatın içinde etkin rol alması; memleketimizin yüzyıllardır kendisine hâkim köhne zihniyetten sıyrılarak, demokratik bir cumhuriyet haline evrilmesini sağladı. Sevgili Virginia, o yıllarda Amerika ve Avrupa kıtası bile, Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen bu özgürlük devrimine şaşmış kalmıştır. İnanmazsan, Times’ın o dönemki yayınlarına bakabilirsin. Kitabında kadınlara şöyle seslenmiştin Virginia, “Para kazanın, kendinize ait boş bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” Biliyor musun Virginia, biz Cumhuriyet kadınlarının kurmaca yazarı olması için senin demiş olduğun üzere; ne “paraya”, ne erkekler “ne der?” diye düşünmemize, ne de içinde yalnız kalabileceğimiz “kendimize ait bir odaya” ihtiyacımız yok! Çünkü bizim, “Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” “Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” “Yoksul kadın, hiçbir şeyi olmayan kadın anlamında alınmıştır. Halbuki kadın denilen varlık, bizatihi yüksek bir varlıktır. Kadına yoksul demek, onun bağrından kopup gelen bütün insanlığın yoksulluğu demektir.” “Tarih, Türk inkılâbını anlatırken, bunun bir kurtuluş olduğunu en başta söyleyecektir. Bu kurtuluşun çeşitli aşamaları içinde de, özellikle kadınların kurtulmasını anacaktır.” “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” Sözleriyle bizlere seslenen bir Atamız, Mustafa Kemâl Atatürk’ümüz ve O’nun önderliğinde kurulmuş, kadını el üstünde tutan, güvencemiz, asırlık çınarımız, anlı şanlı 100 Yıllık Cumhuriyetimiz var! Umut dolu aydınlık yarınlara… Sevgilerimle,
devamını görAslıhan GÜVEN
Sevgili Cumhuriyet, Öncelikle kendin kadar temiz bu beyaz sayfayı bana ayırdığın için çok teşekkür ederim. Dile kolay 100 yaşındasın. Umarım daha nice güzel yüzyıllar olur önünde. Cumhuriyet nedir diye soracak olanlara işte budur diyebilirim belki: Cevabıdır dünyaya asil bir neslin Umududur küllerinden doğan milletin Mutluluğun resmidir çizilebilen Hürriyetin meşalesidir yakılabilen Ulu önder Atatürk ve beraberindekilerin hediyesi Rüyaların gerçek olduğunun bir göstergesi İstikbalin göklerdeki parıltısı Yurtta sulh cihanda sulhun anahtarı Egemenliğin kayıtsız şartsız aidiyeti Teşekkürler yüzyıllık mucize ve ötesi
devamını görNecip GÖZÜAÇIK
Sevgili Türk Gençleri Cumhuriyetimizin 100. Yılını geride bıraktık.100 yıllık bir cumhuriyete, hürriyete sahibiz ve bu hürriyeti elde etmek hiç kolay olmadı. Büyük liderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yapılan onlarca mücadele... Bazen diyorum ki, o olmasaydı ne yapardık? O adam bu kadar cesaretli, yürekli olmasaydı nasıl yaşardık? Bunları her düşündüğümde ona tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Onu görmeden seven bir milletiz; onun milleti, onun askerleriyiz. Aramızda olmasa bile yanımızda olan, varlığını sol tarafımızda hissettiğimiz bir liderimiz var. Milletini canından sayan ve hatta canından çok seven bir adam. Kurduğu cumhuriyetin 100. Yılına eriştiğini eminim ki hissediyor. Daha nice yüzyıllar görecek bir Türkiye Cumhuriyeti var. Bunun temelinde de Atatürk yatar. Kurduğu cumhuriyetin yılmadan sürdürüleceğini o da biliyordu. "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Saygı, sevgi ve özlemle...
devamını görAleyna GÜRDAL
