Hayallerimizle, değerlerimizle ikinci yüzyıla ve

Cumhuriyet’e Mektup Yaz

Cumhuriyet’e 1OO. Yılı’nda söylemek istediklerinizi, 1.OOO karakter ile sınırlı olmak üzere aşağıdaki “mektup yaz” ikonuna tıklayarak yazabilirsiniz.

Burada yazılanları yıl boyunca herkes görüp okuyabilecek. Yılın sonunda, seçilecek yazılardan Cumhuriyet’e Mektuplar kitabı ortaya çıkacak. Herkesi bu açık platforma ve kitaba katkıda bulunmaya davet ediyoruz. Hayallerimiz ve değerlerimizle nice mutlu 1OO'lere...

Doğan Kitap olarak, 100. yaşında ulusun Cumhuriyet’e sesleneceği ve ona olan sevgisini dile getirebileceği bir projeyi hayata geçiriyoruz: Cumhuriyet’e Mektuplar. “Ulus, Cumhuriyet’ine sesleniyor” sloganıyla başlattığımız bu proje kapsamında herkesi klavye başına oturup yazmaya davet ediyoruz. Bu platformda herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin anlamı, başardıkları, ona duyduğumuz bağlılık, kurucu kadrolara duyduğumuz gönül borcu, hayal ettiğimiz gelecek gibi konularda serbestçe yazıp toplumla paylaşabilecek.

Cumhuriyet’e 100. Yılı’nda söylemek istediklerinizi, 1000 karakter ile sınırlı olmak üzere cumhuriyetemektuplar.com adresine yazabilirsiniz. Burada yazılanları yıl boyunca herkes görüp okuyabilecek. Yılın sonunda, seçilecek yazılardan Cumhuriyet’e Mektuplar kitabı ortaya çıkacak. Herkesi bu açık platforma ve kitaba katkıda bulunmaya davet ediyoruz.

Sizden Gelen Mesajlar

  • Ey bize verilmiş en büyük armağan olan Cumhuriyet! Seni ilelebet, gücüm yettiğince herkese anlatacağım Kadınları nasıl yücelttiğini, çocukları nasıl koruduğunu, hayatımıza neler kattığını... Ne büyük gurur ki 100. Yılına tanıklık edebildim. İlelebet nice 100'lere...

    devamını gör
    Fatma ŞİMŞEK
  • İsmet Paşa'ya,Rauf Bey'lere ve Mustafa Kemallere selam olsun!

    devamını gör
    Poyraz ARSLAN
  • Ebediyetle taçlanan bir mirasın 100. yılına… Bağımsızlık, özgürlük, eşitlik… Tüm bunlara ancak kadınların da sahip olmasıyla muasır medeniyetler seviyesine yükseleceğimize inanan bir liderin ve silah arkadaşlarının verdiği mücadelenin 100. yılını gurur ve coşkuyla kutluyoruz. Bugün; bir kadın, iş dünyasının bir üyesi, temsil ettiğim kurumun sıkı sıkıya tutunduğu değerlerin toplumdaki sözcülerinden biri olabildiysem bunun temeli 100 yıl önce bu topraklarda Halide Edip, Nene Hatun, Safiye Ali ve nicesiyle atıldı. Bu yüzden bir kadın olarak, bu büyük mirası korumanın ve daha da ileriye taşımanın sorumluluğunu hissediyorum. Cumhuriyetimiz, kadınlar için çağdaş ve eşit bir yaşamın kapılarını araladı. Toplumsal cinsiyet eşitliği için günümüze ışık tutan adımlar atıldı. Atatürk'ün önderliğinde seçme ve seçilme hakkı pek çok Avrupa ülkesinden önce Türk kadınlarına verildi. Eğitimde, işte, siyasette, sosyal hayatta kadının var olduğu her alanda sesinin daha gür çıkması Cumhuriyet'in en büyük arzusuydu. Evet, Türk kadını güçlüdür, akıllıdır, mücadelecidir ancak ne yazık ki geride bıraktığımız yıllarda ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda gerçekleştirilen reformlar bazen sesimizi bastırdı, hatta bazen kazanılmış haklarımızda geriye sarmamıza yol açtı. Kullandığım bu ifadeler tek bir kadın için bile umutsuzluğa yol açmasın. Her ne kadar olumsuz süreçlerden geçsek de Cumhuriyet’in yeni yüzyılını kaygımıza rağmen; gururla, umutla, birliktelik duygusuyla karşılıyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu Cumhuriyet, Anadolu’nun bir köyünde tarlada çalışan bir çocuğun doktor olma hayalini gerçekleştirecek kadar umut dolu; bir kız çocuğunun 300 tonluk uçağı uçurabilecek koşullara ulaşabildiği kadar gerçek. Bu yüzden 100 yıl önce imkânsızlıklar içinde kurulan bu Cumhuriyet'e olan sorumluluğumuzla, "Coğrafya kaderdir" demeyenlerin izinde, umutsuzluğu, cesaretsizliği, akıl ve bilimin dışında kalan tüm düşünceleri arkamızda bırakarak geleceğe bakıyoruz. Biz, 1952 yılında kurulan ve bugün 8 binden fazla çalışanıyla Türkiye’nin en köklü grup şirketlerinden biri olarak bir yarısı, diğer yarısı ile eşit haklara sahip olmayan toplumun ilerlemesinin mümkün olmayacağına inanıyoruz. Cumhuriyet'in yeni yüzyılında da Kadınların Cumhuriyeti’ne varmayı hedefliyor, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı bir kadın meselesi değil, demokrasi meselesi olarak görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.” İşte, yüzyıl önce teşhisi konulan bir hastalığı iyileştirmek bizim elimizde. Şimdi sırada geçmişin gücüyle, gelecek nesile olan borçluluğumuzla çalışmak, durmamak, hep ileriye uzanmak var. Geleceğin aydınlığıyla yeni yüzyılımızı parlatmanın tam zamanı… Nice aydınlık ve eşit yüzyıllara...

    devamını gör
    Ümit BOYNER
  • Cumhuriyet demek; özgürlük, demokrasi, eşitlik demek. İnsanların birbirine karşı saygı duyması, saygının oluşturacağı zeminle sevginin kalplere nakşedilmesi demektir. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün ilan ettiği Cumhuriyet'i tüm olumsuz koşullara rağmen korumak, ülkemizde ırk, din, dil, mezhep fark etmeksizin herkesin borcu olmalıdır. Ama en önemlisi de korumak için de Cumhuriyet'in anlamını, özünü tüm benliğimizle idrak etmemiz gerekir. Bunun için de geçmişten günümüze gelen tarihimizi az çok bilmemiz gerekmektedir. Gerekmektedir ki iç ve dış oyunlara karşı her daim önlem alıp Cumhuriyet'i koruyabilelim. Niye başka bir rejimle değil de Cumhuriyet ile yönetiliyoruz diye hayıflananlar var ise geçmişte neler yaşandığını araştırıp okusunlar, başka ülkelerin idari resimlerine baksınlar. İncelenip, araştırılıp okunduğu zaman Cumhuriyetin ne kadar değerli bir rejim olduğunun farkına varabilirler. Biz insanoğlu bir şeyin ne kadar değerli olduğunu ancak elimizden alındıktan sonra kavrayabiliyoruz. Önemli olan elimizde avuçlarımızda iken ne kadar değerli olduğunu kavrayabilmek. Onu koruyabilmek. Örneğin; elinizde sırça bir kadeh tutarken onunla oradan oraya koşturup onun kırılmasına müsaade etmezsiniz değil mi? Etmezsiniz. Peki onlarca şehit verilmiş, neredeyse her milimetresinde şehitlerimizin kanı olan bu ülkenin, küllerinden tekrar doğması demek olan Cumhuriyet'i de aynı özenle her daim korumamız ve yaşatmamız gerekmez mi? Umarım nice yüzyıllar boyunca şah damarımız kadar önemli olan Cumhuriyetimizi yaşatmayı başarabiliriz. Son olarak ise Cunhuriyetimizin 100. senesi kutlu olsun.

    devamını gör
    Duygu KELEŞ
  • Ne diyor Mehmet Akif Ersoy; Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk ulusuna emanet etmiş olduğu Cumhuriyet’in 100. yılı. Koskoca bir asrı! Bir kadın olarak bana birey olabilme hakkımı vermiş olan Atatürk’e bu mektubu yazmayı borç bilirim. Türkler olmadan dünya tarihi yazılmaz demiş saygıdeğer İlber Ortaylı. Cumhuriyetimizin 100. yılının coşkuyla kutlanmamasının hüznünü yaşadığımız şu günlerde bana bugün bu mektubu yazabilmem için önce eğitim alma hakkını, ardından da düşüncelerimi özgürce ifade edebilme hakkını tanımış olan Atama minnet etmeyi borç bilirim. Artık kulaklarımızda eskisi gibi yankılanmasa da Atatürk’e açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğime dair ant içer, söz veririm. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene! Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun. Saygılarımla…

    devamını gör
    Emine Şule TÜRKOĞLU
  • Ulu önder Ata’mızın ve silah arkadaşlarının bize armağan ettiği bu vatan ve özgürlük ile Cumhuriyet'in 100. Yılına gelebilmenin mutlu sevincini yaşıyoruz. Bizler Atatürk sevgisi, millet sevgisiyle büyüdük. Şimdi amacımız bu sevgiyi gelecek nesiller olan çocuklarımıza aşılamak… Daha nice nice 100 yıllara, dün bugün ve yarın her daim Cumhuriyet. Şanlı Türk bayrağımız her zaman Türkiye topraklarında dalgalanacak, bizler bu gurur ve bilinçle değerlerimize sahip çıkarak birlikteliğimizi koruyacağız. Her Türk evladının Atasına olan borcu bayramlarımızı en içten ve coşkulu bir şekilde kutlamaktır. Cumhuriyet'i onlar kurdu ama onu yaşatacak ve yüceltecek olan bizleriz. Ne mutlu Türk’üm diyene, Yaşasın Cumhuriyet!

    devamını gör
    Seda DURAK
  • Herkesin kimseye anlatmadığı rüyaları vardır. Güç aldığı…Ben ara ara rüyamda Atamı görürüm. Hiç değişmez karşılaşmamız, o en şık haliyle masada oturuyordur, beni görünce ayağa kalkar tüm zarafetiyle…Aman Atam derim estağfurullah. Hemen suratı değişir. Sen kahraman Türk kadınısın, sen kendine ne değer verirsen insanlar da sana o değeri verecek. Sen bir yere girdiğinde aklınla, bilginle, ışığınla her yeri aydınlatacaksın. Herkes elbet ayağa kalkacak, gülümseyeceksin. Ağlayıp sarılmak isterim, o dansa davet eder beni. Kurban değilsin, damarlarındaki asil kanı hatırla… Ne zaman düşsem, yapayalnız kalsam, imkânsız deseler, kadınım diye küçümsemeye kalksalar ya da sahnede bir oyuncu olarak yorgunluktan bacaklarım titrese, çaresizlikten sesim kısılsa Atam kulağıma fısıldar, “Kalk ayağa!” Yeniden yeniden ayağa kalkarım. Cumhuriyet, inancın, tutkunun, pes etmemenin mucizesidir. Yine dünyaya gelecek olsam, yine senin evladın olarak gelmek isterdim. İlelebet.

    devamını gör
    Zeynep ÖZYAĞCILAR
  • Sevgili Türkiye Cumhuriyeti,

    100 yıllık gurur dolu yolculuğunda, seninle birlikte nice başarılara imza attık. Göklerde parlayan yıldız gibi, seninle büyüdük ve güçlendik. Bu mektubu kaleme alarak, senin ve başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kurucu kadroların sayesinde bugüne kadar eriştiğimiz değerleri, başarıları ve geleceğe dair umutlarımızı paylaşmak istiyorum.

    Türkiye Cumhuriyeti'nin bizler için anlamı, özgürlük, bağımsızlık ve eşitlik demektir. Bu değerler sayesinde, her birimiz daha iyi bir gelecek için çalıştık ve Türkiye'nin kalkınmasında emek harcadık. Kurucu kadroların öncülük ettiği bu yolda, bizlere armağan ettiği bağımsızlık ve çağdaşlık duygusuyla gönül borcumuzu ödeyemeyeceğimizi biliyoruz. Bugün Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın önde gelen ekonomilerinden biri haline gelmiştir. Bunu başarabilmek için, eğitim, sağlık, sanayi ve altyapı gibi birçok alanda büyük adımlar attık. Bir yandan geleneklerimize bağlı kalmayı başarırken, diğer yandan yenilikçi ve vizyoner bir anlayışla değişime ayak uydurduk.

    Gelecekte ise teknoloji ve inovasyon, Türkiye'nin daha da ileri gitmesini ve kalkınmasını sağlayacak en önemli itici güç olacaktır. Genç nesillerimizin enerjisi ve bilgi birikimiyle, yapay zekâ, yaşam bilimi, biyoteknoloji ve temiz enerji gibi alanlarda dünya çapında liderliği hedeflemekteyiz.

    Hayal ettiğimiz gelecekte, Türkiye Cumhuriyeti her alanda daha güçlü, daha özgür ve daha refah bir ülke olarak var olacaktır. Bunu başarmak için, hepimizin üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeli, Cumhuriyet’in değerlerini her zaman koruyarak, bu topraklara olan bağlılığımızı göstermeliyiz.

    Sevgili Cumhuriyet, 100 yıllık serüvenin kutlu olsun! Sana olan bağlılığımız, sevgimiz ve saygımızla, geleceğin umut dolu yarınlarına yürüyoruz. Daha nice yüz yıllara, el ele, omuz omuza…

    Derin saygı ve sevgilerimle,

    devamını gör
    Tansu YEĞEN
  • Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını bize en iyi gösteren olay 1919’da Erzurum’da yaşanır Kendinizi onun yerine koymayı deneyin. Ömrünüz savaş meydanlarında geçmiş. Ait olduğunuz ordu her girdiği savaştan yenilgiyle çıkmış. Ülkenizin haritası her baktığınızda küçülmüş… Vatanın dört yanı işgal altında. İngiliz İmparatorluğu Dersaadet’te… İstanbul hükümetinin işbirlikçi bu tutumunu gören Mustafa Kemal, direniş bayrağını açmak için Samsun’a çıkar. Eski bir otomobille Anadolu’yu dolaşmakta, hayaline ortak aramaktadır. Mustafa Kemal’in niyetini gören İstanbul’daki Damat Ferit Hükümeti onu azleder ve hakkında yakalama kararı çıkartır. Paşa artık bir sivildir. Onu Erzurum’da karşılayacak olan ve ülkedeki en donanımlı orduya sahip olan Doğu Komutanı Kâzım Karabekir acaba Mustafa Kemal’in safına mı katılacak, yoksa onu tutuklayıp İstanbul’a mı gönderecek henüz net değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasını bize en iyi gösteren olaylardan biri 1919 yılında işte böyle bir ahval ve şerait içinde Erzurum’da yaşanır. Kimi kaynaklara göre 7 Temmuz’u 8 Temmuz’a bağlayan gece, Mustafa Kemal Paşa’nın kaldığı evde eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit de vardır. Mazhar Müfit tıpkı Mustafa Kemal gibi Osmanlı hükümetinin gittiği yolu doğru bulmamış ve Milli Mücadele saflarına katılmak için Erzurum’a gelmiştir. O da Damat Ferit Hükümeti’nin tutuklanacaklar listesindedir. Mustafa Kemal o gece Mazhar Müfit’i yanına çağırır ve bir defter bir de kalem almasını rica eder. Söyleyeceklerini iyi kaydetmesini ve bu sayfayı ikisi, bir de özel kalemi hariç kimseyle paylaşmamasını ister. Bu tembihin ardından Mustafa Kemal Paşa dikte etmeye başlar: “Yaz Mazhar, zaferden sonra idare biçimi Cumhuriyet olacak!” Mustafa Kemal Paşa ne yenilmişlik duygusunun ne tutuklama emrinin ne de ertesi gün olacakların derdindedir. Mustafa Kemal Paşa onu yakın bir zamanda Atatürk yapacak hikâyenin hayalindedir. O gece Mustafa Kemal Mazhar Müfit’e hayalindeki ülkeyi anlatır. Madde madde... Mazhar Müfit biraz da Mustafa Kemal Paşa’dan yaşça büyük olmasından dolayı sabah ışıklarıyla birlikte kalemi defteri bırakır ve Paşa’ya dönerek “Darılma ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var!” der. Mazhar Müfit’in o gün yazarken inanmadığı, hayalcilik olarak addettiği liste çok değil birkaç yıl sonra tek tek hayata geçer... Yıllar sonra Mustafa Kemal Paşa sonradan Kansu soyadını alacak olan Mazhar Müfit’i Meclis’in önünde görür ve gülerek sorar: “Bakıyor musun bizim listeye?” Yüzyılın hayallerini kuracak formül Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken ekonomiden adalete, eğitimden sağlığa, çevreden iç ve dış barışa bir dizi alanda yeni bir vizyona ihtiyacımız var. Bizi buradan ileriye götürecek yol haritasını aramamız gereken yer Mustafa Kemal’in yaptıklarının ardında yatan “hayalci” tarafındadır. Onun bu devrimci yanını görmek için benim en iyi bildiğim alan olan eğitimden bir örnek vermek istiyorum, zira bizim bu çağda ileri gitmek için ihtiyaç duyduğumuz devrimci yöntemi en iyi göreceğimiz alanlardan biridir. Köy Enstitüleri nasıl ortaya çıktı? Mustafa Kemal yoksul ve yenik düşmüş bir imparatorluğun üzerine yeni bir devlet kurmak için ihtiyaç duyduğu temel kaynağın insan olduğunu daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce biliyordu. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı devam ederken, Orta Asya’dan beri atalarımızın demokratik problem çözme yöntemi olan “şûra” mekanizmasını ilk olarak eğitim için hayata geçirir. Bu amaç doğrultusunda 16 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan ilk eğitim şûrası olan Maarif Kongresi’nin açılışını bizzat yapar. Aralarında Ziya Gökalp, Mehmet Fuat Köprülü gibi devrin öncü aydınlarının da bulunduğu isimlerin katılımıyla yapılan şûrada ilkokuldan üniversiteye, okul inşaatından öğretmen eğitimine dair temel sorunlar masaya yatırılır. Şûrada alınan kararlar sonraki dönemin yol haritasını oluşturur. Genç Cumhuriyet’in eğitim alanındaki en büyük sıkıntısı toplumun yalnızca yüzde 5’inin okuryazar olması ve nüfusun yüzde 80’inin köylerde tamamen eğitim sistemi dışında yaşamasıdır. Köylerde yaşayan nüfusu eğitmeden Cumhuriyet’in hiçbir sorununu aşamayacağını gören Mustafa Kemal, o dönem tüm dünyada “ilerici eğitim” denince akla gelen ilk isim olan Amerikalı eğitim kuramcısı, psikolog John Dewey’yi Ankara’ya çağırır. Dewey o yıllarda Eski Yunan ve Roma geleneğinden esinlenen kitabında “yaparak öğrenme modeli”ni savunur. Dewey’ye göre okullar bu amaca hizmet ettiği ölçüde başarılı olacaktır. Cumhuriyet’in ilanından yalnızca birkaç ay sonra Dewey, İstanbul, İzmir ve Bursa’ya yaptığı ziyaretlerin ardından Ankara’ya gelir ve orada iki ay kalarak detaylı bir reform öneri paketi hazırlar. Dewey’nin temel tezi, Türkiye’de kurulacak olan okulların ilerici bir mantıkla, halkın gerçek ihtiyaçlarının gözetilerek tasarlanmasıdır. Eğitim şûrası ve Dewey’nin raporuyla başlayan süreç, leyli meccani okuyarak öğretmen olan İsmail Hakkı Tonguç’un inatçılığı ve Hasan Âli Yücel’in modern vizyonuyla birleşince ortaya Köy Enstitüleri dediğimiz bir mucize çıkar. O mucize sayesinde sekiz yıl gibi kısa bir zamanda, 15 bine yakın köy çocuğu İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yokluğa rağmen öğretmen olmayı başarır. O öğretmenler tüm Anadolu’ya yayılarak gittikleri her köye Cumhuriyet’in ışığını taşırlar. O ışık sayesinde aralarında benim de olduğum yüz binlerce çocuk köylerden çıkıp şehirlerde yüksekokula gider. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında ilk yüzyıldan alacağımız birinci ders, bizim bu çağa yakışan yeni hayaller kurmak zorunda olduğumuz gerçeğidir. Bayramımız kutlu olsun, hayallerimiz eksik olmasın!

    devamını gör
    Prof. Dr. Selçuk ŞİRİN